Bir civan bir siyâh meşcerenin
En karanlık yerinde yatmıştı;
Başını bir garîb şeb-perenin
Zıll-ı şeb-rengine uzatmıştı.
Nevhalar, giryeler, şikâyetler
Ana olmuştu câme-hâb-ı huzûr.
Bir müebbed şeb-i siyeh-peyker
Anı etmişti ser-girân-ı fütur! ..
Gönlü ağlardı gülse çeşmânı;
Gözüne yaş gelirdi güldükçe;
İncinirdi hayâl-i giryânı
Gözünün yaşları döküldükçe.
Rû-yı zerdindeki uçukluktan
Mütehâşî olurdu berk-i hazân;
Leb-i zârındaki donukluktan
Lâl ü hayran kalırdı hep mürgân!
Sinesinde halîde bir hançer
Sallanırdı teneffüs ettikçe;
Rahm ile titreşirdi hâk ü hacer,
Ânın enfâsını işittikçe!
“Kimdir âyâ bu haste-yî muğber? “
Diye ettim semâya isticvâb;
Eyledi bir perî-yi zerrîn-per
Asumandan şu yolda bast-ı cevâb:
“Gördüğün dil-şikeste-yî takdir,
Bil, senin kalb-i nâ-ümîdindir!
Öyle takdir eder ki Rabb-ı Kadir,
Ebedî hastedir dil-i şâir! ”