Bir orman düşünürdüm saçlarını koklarken.
Bir ses bırakırdım bulman için kulağının dibine
uyanırken daldığım düşlerden.
“Beni ışık olan bir yere götürün! ” diye
fısıldayan bir ses
zeytinliklerin içinden.
Şimdi yerle bir edilmiş o kutsal kentin
ayakta kalmış bir burcundan bakarken
uzaktan ürperen denize
ve rüzgarla titreyişine sararan otların,
“Bütün bu yatakları kurumuş ırmakların kaynakları
şu arkamızdaki dağlardaydı,” diyor
yaşlı çoban bize ören yerini gösterirken.
Yazlardan bir yazdı elbet, unutulmaz.
Otların türküsüne katılan ağustosböcekleri ve rüzgar,
sonra gene o fısıltı,
“Beni ışık olan bir yere götürün! “
sesin sahibi nerede?
Işıklar içinde! ışıklar içinde!
bütün sevdiklerimizle.