Biz dağdan iner gibi yavaşça
atını bağlayıp avludaki asmaya
odaya sessizce giren bir düştü babam.
Ben denize bakardım yarı uyanık
annemi çocukluğunda iskelede bırakıp
uzaklaşan gemiye.
Başka yerlerde, başka düşler canlanırdı,
ağaran ufukta sabahın ilk karaltıları,
sesler duyulurdu uzaktan karşı yamaçta.
Yapayalnız yürür gibi uçsuz bucaksız ovada
nasıl bir araya geldiklerini düşünürdüm
apayrı insanların, susarak yaşadıklarını yıllarca.
Gün, uzayan gün. Bitmeyen yol. Yakıcı güneş.
Bir baş dönmesi yalnızca yaprak kımıldamayan bozkırda,
bir rüzgâr özlemi, bir toprak kokusu
yağmurdan sonra tükenen soluğumda.
Gecenin karanlığı inmeden
sulara, uzak sulara.