Kalbim bir kuş gibi, hür ve şen şatır
Uçuyordu kanatlar gergin; halatlar gergin
Ve gemi kayıyordu, ışık saçan güneşin
Sarhoş ettiği melek, sularda ağır ağır.
Bu kara, bu mahzun ada hangisi?
Bu Cythere, şarkıda yaşayan diyar;
İhtiyar çocuklara Eldorado ninnisi;
Halbuki zavallı bir toprak, dostlar! …
Tatlı sırlar adası ve kalp bayramlarının.
Tutmuş meşhur Venüs’ün güzel, mağrur hayali
Bir koku gibi, deniz ve göğünü, anlarsın.
Aşk, bahtsızlık doldurur ruhlara onun eli.
Yeşillikler, açılmış çiçeklerin ülkesi,
Yok sana kapılmamış tek millet, tek bir kimse.
Havanda öyle uçar dindar kalplerin sesi
Gül bahçesi üstünde koku nasıl yüzerse.
Veya bitmez ötüşü vahşi bir güvercinin…
-Cythere artık pek zayıf insanların toprağı;
Artık bir çakıl çölü, çığlıklar acı, derin.
Buna rağmen var bence bir tuhaf başkalığı.
Bu bir tapınak değil, bir orman gölgesinde,
Ki bir genç rahibenin, -çiçeklerle sevişmiş-,
Gittiği yer, vücudu sır alevinde pişmiş,
Rüzgarların varlığı eteğinin sesinde…
Fakat işte sahili tâ kökünden uçuran
Kuşlarla yelkenleri birbirine katan su!
Gördük ki üç ayaklı bir darağacıydı bu,
Siyah bir selvi gibi gökten apayrı duran.
Biraz önce asılmış genç avları üstüne
Çullanmış yiyorlardı çılgın yırtıcı kuşlar.
Kâfir gagalarını can evine sokmuşlar
Her kanlı noktasından, gözleri döne döne..
Gözleri iki delik, karın kısmı boşalmış,
Kalçaları üstüne akıyor barsakları.
Cellâtlar ağza kadar iğrenç zevklere dalmış.
İğrenç zevklere batmış gaga ve kursakları.
Ayakları altında, bin ağızlı bir sürü,
Burun havaya kalkık, fır fır dönüyorlardı.
En büyüğü ortada, çığrışıyorlar: “Yürü.”
-Bir cellat yanında binbir yardımcı vardı.
Ey Cythere’in, çok güzel bir semanın çocuğu
Bütün bu acıları sesszice çekeceksin!
O hayasız tapınman sebebi işkencenin;
Mezardan mahrum eden, günahların soluğu.
Senin acın yazılı en duygulu yerime!
Görünce seni yavrum, o sarkık kol ve ellleri.
Yükseliyor bir kusma gibi tâ düşlerime
Eski acılarımın kabarık, uzun nehri.
Ey aziz hâtıralar şahı biçare şeytan!
Senin önünde duydum, panter ve kargaların
Kuvvet ve şiddetini, çene ve gagaların,
Didik didik edecek kadar bana can atan.
-Sema câzibedardı, deniz bir su, yekpare;
Fakat her şey kapkara ve kanlı benim için.
Bir hüzün sisi sarmış ne yazık ki çepçevre,
Kalın bir kefen gibi, etrafını kalbimin.
Senin adanda Venüs! buldum bir tek şey gerçek;
Gölgemin asıldığı hayalî bir sehpa, ah!
Tiksinmeden vücut ve kalbimi seyrederek
Kuvvet ve cesareti ver bana Rahim Allah!
Çeviren: Sezai Karakoç