Markov’un iddiasına göre
ruhunu bıçaklamaya çalışıyormuşum
ama ben onun karısını tercih ederdim.
ayaklarımı kahve masasının üzerine koyarım
ve o da der ki,
ayaklarını kahve masasının üzerine koymana
pek aldırmıyorum
ama bacakları sallanıyor
her an zavallı şey
parçalara ayrılabilir.
ayaklarımı masadan çekmem
ama hala onun karısını tercih ederim.
Markov der ki, bir hendek kazıcısını
eğlendirmeyi tercih ederdim veya bir
gazete satıcısını çünkü bu insanlar
hiç olmazsa nezaket kurallarına uyacak kadar nazik olurlar
Rimbaud ile fare zehiri arasındaki
farkı bilmeseler de.
boş bira tenekem
yere yuvarlanır.
‘ölmem gerekmesi hiç mi hiç
canımı sıkmıyor, ‘ der Markov,
‘bu oyundaki rolüm yaşayabildiğim
kadar iyi yaşamam gerektiğidir.’
yanımdan geçerken karısını yakalarım
elindeki bira göbeğime yaslanır,
dizleri ve göğüsleri çok güzeldir
ve onu öperim.
‘yaşlı olmak pek o kadar kötü değil, ‘ der,
ortalığa bir sakinlik çöker ama
önemli olan şudur:
Sakinlikle ölümü birbirinden ayrı tutmak için:
asla yaşlı olduğun için gençliğe
aşağılayıcı bir şekilde bakma,
tecrübeli olduğun için yaşlılığa
asla bilgelik olarak bakma. bir
insan hem ahmak hem de yaşlı olabilir —
böyle birçok insan vardır, bir insan
hem genç hem de bilge olabilir —
çok az insan böyledir. bir insan —
Tanrı aşkı için diye figan ettim,
‘kes sesini! ‘
gidip bastonunu aldı ve
dışarı çıktı.
‘onun hislerini incittin’ dedi karısı
‘senin büyük bir şair olduğunu sanıyor.’
‘bana göre o fazla kurnaz’ dedim
‘biraz fazla bilge.’
göğüslerinden birini dışarı çıkarttım
kokunç büyük
güzel
birşeydi.