Bunları da Okuyun
Necdet Evliyagil şiirleri
Bulutlar dağıldı, Gökyüzü kavuştu mavisine; Leyleğin kanatlarında, Bahar geldi Güzelliğine.. Renkler tomurcuklandı Ovasında, dağında Sessizliğine…Sen de Mayısın En ılık bir…
Gözlerine sığdırabilir misin Mutluluğun aydınlıklarını? Ellerine alabilir misin Kaybolmuş yılların rüzgarlarını? Maviliklerine saklayabilir misin İstanbul’un tılsımlarını?
Yaşantıyı mı özlüyorsun, Aramak istediğin nedir? Ona yaklaşsanda sarabilir misin? Kucaklaşmayı mı diliyorsun, Yakalamak istediğin kimdir? Ona kavuşsanda sevebilir misin?…
Denizin sonsuzluğundaki, Bir beyaz ufak köpük, O mavilikleri nasıl geçersin? .Gökyüzünün boşluğundaki, Bir beyaz ufak bulut, O mavilikleri nasıl yenersin?…
Ellerimi bırakmasana Sana söylüyorum sana, Koşalım-kanatlanalım Özgürce gök boşluğuna; Uçar gibi bulutlara tırmanalım Denizlerin dalgalarına tutunalım… Kuşlarla-balıklarla buluşalım Tüm mavilikleri…
Mavi, Işığını yitirince Koyulaşır, Lâcivert olur… Işık, Aydınlığını bitirince Siyahlaşır, Karanlık olur… İnsan, Sevdiğiyle bütünleşince Kucaklaşır, Cennet olur.
Aydınlık Bir sabahın başlangıcında, Niçin kötümserlik? – İsteklerine mi uzanamadın? Karanlık Bir akşamın loşluğundan, Niçin iyimserlik? . – Dileklerine mi…
Tanrı herkese, Bir yer ayırmıştır Dünya’da; Ben yerimi biliyorum; Ya sen? Sen biliyor musun Aşk’ın yaşantısını Boğaz’da? Bilemezsin, Göremezsin, Sevemezsin;…
Boğaziçi’nde, Sabahın en erken saatlerinde Bir çatana’nın, Kesik kesik soluyan Sesiyle uyanmanın; Bu donuk tablo’nun, Sisli aydınlığına uzanmanın Ve yaşantıya…
Sevildiğini Bilmek mi istiyorsun? O halde sen de sevmelisin; Hem de benim gibi delice… Şunu yürekten bilmelisin: O zaman güller…
Bir çerçeve İçerisinde sanki, Işık, su, renk Bir ahenk, Bin pırıltılı kelebek Gündüzünde, gecesinde..Burada ışık, Binlerce âvizenin Arasından süzülerek; Derin…
(Boğaziçi’ni Özleyenlere) Aydınlığına kavuşunca bir bulut, Beyazlaşır mı beyazlaşır; Pamuk tarlasına bürünen gökyüzü, Pembeden mora, mordan kızıllığa dönüşürken, Boğaziçi’yle dolar…
Yağmur olamadığım için Bulutlandım-puslandım, Dağların-tepelerin Doruklarından eteklerine, Salkım-saçak Gelip yaslandım. Uyuklarken yığıldım; Dağılırken çalkalandım, Bir başıboş rüzgara Tutsak düştüm, İliklerime…
(Ölümün Düşündürdüğü) Işıklı yüklü, Mavi yüklü, Gri yüklü, Yağmur yüklü, Parça-parça Beyazlarla örtülü; Dantel gibi kenarları Parıltılı-parıltılı, Işıl-ışıl Çerçevelerle örülü…
(Fırtına’nın Düşündürdüğü) Bulutlarla dağıldı Parça-parça; Yağmurlar boşaldı Dağlara-ovalara, Dereler taştı Irmaklara karıştı; Denizler-göller Çağıl-çağıl akan, Suların özlemiyle kucaklaştı…Gökyüzünde birden parlayan,…
(Boğaziçi’nin Düşündürdüğü) İlkbaharların Ilık – ılık esen rüzgârlarını, Denizlerin, Ruhumuzu dinlendiren dalgalarını Kovalamak – kucaklamak; Doğa’nın rengarenk çiçeklerini Soluk alıp-verir…
Cennet Boğaziçi’nde Mavi’den gri’ye çalan, Rüzgârların ürperten esintisinde Filizi’den nefti’ye kaçan, Ve bu sihirli sessizliklerde Bozbulanık akan dalgaları, Cıvıl-cıvıl akıntıları…
Sonbaharların Sarı, ılık bulutlu güneşi Ve nemli gülümseyişi, Bahçelerde, sahillerde, Puslu, sisli tepelerde, Yakıcı olmayan ışınlarıyla İçimizi ürpertirken; Boğaziçi’nde dökülen…
Işıl-ışıl Aydınlıktır Boğaziçi, Sevinince sabahları Pırıl-pırıl olur Güzelliğince; Doyumsuz esintiler Şekillenir eteklerinde, Yosun gölgeleri Bakışlarında dinlenir, Bir puslu bulutçuk uçuşur…
Bırakmayacaksın Eski anıları, Bıkmayacaksın Renksiz düşlerden, Hatırlayacaksın Filizi bakışları; Unutulmayan O cânım gülüşlerden..Boğaziçi’nden Uzak bir kent’te, Hamburg’ta Bir dost toplulukta…