Bunları da Okuyun
Nurullah Genç şiirleri
o ân, yıldırımların kalbine indi hüzün o ân, ıztırap sızdı toprağına bir yüzün o ân, bir yalnızlığı vurdu uzaktan avcı…
Bir mezarın kalbine kırağı düştüğünde Açar yüzünü mahfuz Böcek ve ten buluşur cüzamlı bir nehirdeToprak aramaz artık suya giden yolları…
gelmesem kırılır mı dalları selvilerin gelmesem hangi deniz senin kalbinden derin yıkılır mı ansızın orda bir can tanesi bir duy,…
bir dürgünde saklıdır dünyaya düşen izler bu ebedî sevdayı kalem taşır, kan gizler sînemdeki şîrpençe filizlenir de birgün o granit…
Bir gün var biliyorum Alevlerin kalbinden doğacak güneş Ay ve yıldızlar çocukların kanayan yaralarından Ve can vermiş bir annenin kıpkırmızı…
koynuna mı aldın güllü yarimi soluğunun buharına giren mi eteğine, sürünerek varan mı hangi uzak şehrin ışığındadır hangi muammanın beşiğindedir…
gül zindanı yapsalar vardığım her durağı bana bir gül delisi deseler de her akşam seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı…
Susuzdum; çöl kalbimin En ağrıyan yanındaydı o akşamÇocukluğumda ırmakların Terk edip gittiği her yerde bana Bir korku kalıyordu Bir titreyiş…
bir su ver, dirileyim kuruyan köklerimde bir köprü kur çıldıran nehirlerin kalbine bir kuşun yuvasına götür gökkuşağını karıncanın kırılan ayağına…
Bu şehir böyle değildi eskiden Bir buzullar denizi, gölgeler ülkesiydi Hangi el dokundu dudaklarına Hangi gözyaşları intizar ile Yıkadı bu…
sen dorukta vurulan kartalların şahısın sen henüz yaşanmamış dramların ahısın yangınları sırtıda taşıdın ömür boyu bir mezarlık evine kilitledin korkuyu…
ey sineği kanadıyla uçuran ey kulları Sırat’ından geçiren sevenlerin zikrindeki görünmez bilgelerin fikrindeki görünmez ey gülümü bana özgü yaratan dallarını…
Benim değil o eski ateş semazenleri Şimdi viraneleri ağlatıyor tenleri Dalgın ırmaklarını kuruttum acıların Rengi değişti sevda ikliminin, suların Geçmişini…
Ellerin son gemiden artakalan bir hüzün Bir vadiyi çoğaltan saf suyu sessizliğin Erimeyi bir kalbin potasında öğrenmiş Bir gecenin nabzında…
Ne kadar da güzelmiş akşamleyin ağlamak Her gözyaşı damlası bir rüya çeşmesidir Böylesine içten mi bakarmış insana gök Bulutları karadır…
Nur yüzlü tebessümler bırakıp da yurduma Bazen rüzgâr olursun burçlarında gecenin Öteyi omuzlayıp gelir bazen de rüzgâr Başımdaki dumanı dağıtır…
ağlama, sonsuzluğun kapısıdır bu taşlar ağlama ki, onlarda feryât etmeye başlar neden toprak olduktan sonra geldin yanıma bir ömür nerde…
Yüzün sanki dolunay; yüreğimde mi, nedir? Ellerin çizgi çizgi belleğimde mi, nedir? Varlığın yedi iklim sunuyor coğrafyama Yokluğun diken diken…
böylemi olacaktı türkülerin son hâli ezgilerden sorulur küfürlerin vebâliayna kırıldı; hisret divanında gül soldu papatya uçarı bir zakkum oldu kuğu…
Bin bir gece kuşları nefesinde yanıyor İnciler diziyorum; nazlanıyor kirpikler Şiir ateştir; dilin damarları kanıyor Kapattığın kapılar ardında üveyikler Saçlarından…