Gecenin alnına sür atını
Sedeften kelimeler tarlasına gir
Zamanı toprağından sök, zamanı işlet
Ceplerinden çıkar yakamozları
Gurbetle seviş, nutku tutulsun coğrafyanın
Çıkar üzerinden rüya elbiseni
İyiliğin dalgını, susmanın gecesi olma
Bir bisiklet olabilirsin sözgelimi
Yoldan ve baştan çıkabilirsin
Aşka pedal çevirebilirsin
Dünyayı yeniden okuyabilirsin
Hayat seni korkutmasın
Uçabildiğin kadar uç
Bırak uçurum başını döndürsün…
Gözlerini yıldızlardan ayırma
Yan sokaklardan geç, trenlere, gemilere
Uçaklara bin, otobüs bekle
İnsanların yüzlerine dokun
Hayatı bir yaprağa bakarak da öğrenebilirsin
Zaaflarını saklama kendinden
İpeklere sar yaralarını
Düşlerini gezmelere çıkar
Hayat evin olsun, kuşlarla, çiçeklerle konuş
Bir taş ustası gibi çalışsın ellerin ve gözlerin
Hiçkimse olmaktan korkma
Bırak uzaklara bakmaktan gözlerin kar toplasın
Kendini bir kuş, hayatı bir rüya sanabilirsin
Kalbindeki oturma odası açık kalsın
İçindeki denizin ruhunu şımart
Yüz verme vasat olana, bırak hurda orada kalsın…
Sakinliğe ve huzura doğru ilerle
Bak yalanlar cirit atıyor
Bir adam mavi kokulu şiirler yazıyor
Hayatla kardeş olmuş bir adam
Martılara simit atıyor…
Yüzümde söz dinlemeyen bir yaz duygusu
Evcil bir yağmur meleği şuramda
Ve uzun saçlı ay şarkısı bir kadın
Çok sisli bir kadın
Islık gibi dökülüyor kalbimden…
Sen şimdi git kalp falına baktır
Yaralı bir çağda yaralı bir rüyasın
Sen git yalnızlığın zemin katında ağla
Ben koynumda ateş biriktiriyorum
İmgelerimin hızına kim yetişebilir
Süt liman bir hayat seni bekliyor
Yüzümde eflatun bir veda yağmuru
Ah bir kızılderiliydim sana ben
Bıraksan kalbinde yıllarca uyuyacaktım…
Tanrının hüzünlü çocuklarıyız
Gözlerimiz yıldızlarla akraba
Sonsuz küçük şarkılar bahçesi ağzın
Uçurum şiirler baladı ağzın
Hercai düşler, esrik hayatlar ruhun senin
Hepsi ve her şey tuhaf ve yorgun şimdi
Yokluğum seni üzmesin
Gecenin alnına sür atını
Hayat seni korkutmasın
Uçabildiğin kadar uç
Ve şu benim çocuk yüzümü unutma…