Yüzün hep öyle gülümsüyor gibi
Vesikalı bir resmi sarıyor gönlünü dolduran kasvet
Cigaran bir usturuplu duruyor
Dudağının kıyısında
Gömleğinde
Kurumamış bir ter parçası
Tütün kokusu sinmiş, hücre kokusu
Velhasıl yalnızlık bıçak gibi parlıyor belinde
Tenin yanık,
Bıyıkların kararmış
Aklın dağ koyaklarında, arkadaşlarında.
Sen şimdi yaralı bir ırmak gibisin
Usulca vadiye inen bir türkü, bir akşam gazeli
Dudağın hep böyle umursamaz
Gözlerin kanlı
Ellerin tarihte coğrafyada
Bir halkın coğrafyasında, dağların fabrikaların.
Bıyıkların kararmış
Saçların kısa
Ama unutma.
Bak yeniden fışkırıyor sakallar
Dünkü matruş çenenden
Bunu gör,
Sular gibi süzülüyorsun akşam voltalarında
Bir küfür sanki tespih çekişin bile
Ranzanda bağdaş kuruşun, dünyayı dinleyişin
Sessiz, öfkeli bir çığlık hepsi
Toprağı dinleyişin mektup yazışın
Annene seslenişin
Hitabın
Beynine musallat olanlarla boğuşurken çektiğin çile
Şöyle bıyıklarını burman bile
Tadına doyumsuz haklı erkekçe bir küfür
Demem o.
İlk ter çoktan düşmüş mavzerine toprak kabarmış
Yel vurmuş kar inmiş, güle bozmuş silahının kabzası.