yoluma düştün
kan kırmızısı karanfil
işte bu yüzden
bir kök sarmaşığı gibi dolandın bedenime
yüzümü, kollarımı, ellerimi sarıp sarmaladın
esir aldın beni karanfil
paslı bir kama gibi duruyor göğsümde
hasretin / al işte
şiirlerime zulüm katan karanfil
al senin olsun aşkın, senin olsun ateşin
al senin olsun her şey / çün
kalleştir kıyıları denizin
yaşanmaz buralarda sensiz
yarama zulüm oku değdi
ayrılığın
talan oldu ilk yazımın güneşi
yırtılıyor damarlarım, kahır ateşinden
vicdanım yanıyor, dilim, dudaklarım, ciğerlerim
herkesten bir sır gibi sakladığım adın / adın
alev gibi çıkıyor ağzımdan
nu nasıl işlemektir kanına insanın böyle
karanfil
yoluma düştün
kan kırmızısı karanfil
ağzımdan üfledin kan kırmızısı
yüreğe ok
ciğere kor bıraktın
devranımı değiştirdin
rengimi aşkın rengine boyadın
medine tadında bir yağmur ikindisi
bak
saat tam ondört
haydi git – me
gölgen, hayalin, adın, bedenin, her şey ve herkes gitsin
ruhun kalsın
uzun ve acımasız oluyor kış geceleri
alnıma ay ışığı düşende titriyorum
sabaha boynu bükük düşüyor mekke’li kırmızı gülün
cam vazoda
gözlerim yollarına düşüyor
hayalin yüreğime düşüyor
sonsuz bir hasret acısı düşüyor içime
bitmeyen bir yağmur oluyor bakışların
gitme
ellerim koynumda kalmasın
gitme
yaman oluyor serçe kuş üşümeleri
yaman oluyor yürek titreyişleri
yaman oluyor ellerine özlem
yaman oluyor yanık türküler dinlemek
yaman oluyor vurulmak zeytinkarası gözlerine
ey güzellerin gülperisi, güzelliğin abidesi
kara gözlüm
gülçehre’m
yaman oluyor sesine alışmak
yaman oluyor karanfili biçmek ansızın
bak
ne tuhaf zıplıyor renkler aynalarda
hasretin tutuşup yanıyor
perdelerde
al bu cehennem ateşini gözlerimin önünden
al bu çıldırtan kaçışı
kaldır yokluğunun cana kıyan dansını
üşüyorum, hastayım
omuzlarına tutunmalıyım
gün eğri düştü omuzlarıma
karanfil
çıksam dağ başına, başımı vursam
buzlu taşlarına göğsümü koysam
bir yavru ceylandan yolunu sorsam
düşsem yollarına kara gözlerin
yoluma düştün
kan kırmızısı karanfil
ben hanidir çocukken
ulukar gecelerinden birinde toprak damlı bir köy evinde
bir şahbaz
düş gördüm
yalın ve ateşten
sonra çalımlandım
ateşi gördüm ateşi tutttum
ateşten danslara katıldım
bana geceleri ateşten dansları sen öğretirsin
saçların ateşten pınar gibi akar avuçlarıma
yüzümüz sararır, ruhumuz tutuşur gece uzadıkça
bir tutam ateşten kristal olursun o “vakit geç
olmadan” söndür bu ateşi
kır boynunu papatyanın
yak damarlarımda tomucuklanan çiçekleri
yüzüme vursun alevleri
ve bir sigara tutuştur alevlerden zaman akmadan
devran dönmeden ah!
zincirlere vursam devran ben seni
eritsem göğsümde, yaksam gövdeni
savursam külünü seher yeliyle
gergef gibi örsem gülden terini
sürsem devranını aşkın yeniden