Raşit Küçük’e
Elif’in ve Ay’ın hizasındayım
Dilimde dudağımda
Bir doru tay dolaşır
Şafak atmadan
Yola çıkılacak
Herkes kendi efkârının kuyusuna yöneldi
Kiminin alnında imsak atacak
Kiminin göğsünden gün doğacak
Kiminin şarabından aşk fışkıracak
Neden Selahattin Eyyubi sofrasında
Sahur yiyip
Endülüs’te iftar açmak
Eski bir ritüel
Sayılsın ki
Uzun ve ince yollara vurgunuz biz
Bir de
Bıldırcın eti tadında ki
Yanık çöllere
Rüzgâr arap atlarının yelelerini
Savurdukça
Biz sarhoş olacağız toptan
Kimi Viyana’da, kimi Kurtuba’da
Kimi Bağdat’ta
Nil’in ya da Tuna’nın boylu boyunca
Derbeder ıslık çalacağız
Daha şafak atmadı
Simsiyah bir gece kıvamında
Kıyılarına düşüyorum
Ay yüzünün
Ve dehlizinde siliyorum göz çapaklarımı
Köhne bir kentin sokakları
Mağlup insan cesetleri ile dolu iken
Yürek burkulmaz mı
Sırtını yaslayacak kimse de yok
Yüzleri bir afete dönük vitrinlerin
Ne yana dönsem / orada
Bir serseriyi fokurdatıyorlar
Balisinden
Ve kimi kafirliğini gizlemiş
Kimi imanını gömmüş
Halbuki ben usul usul taradım saçlarımı
Umut aynalarında
Bazen de
Yetim bir çocuğun saçında ki
Kurdela gibi
Çimen yeşili gözlerine dalıp dalıp müntehanın
Kendimi ele veriyorum
Öyle ise
Kahrolası helikopterleriniz ne güne duruyor
İşte suçum
İşte gövdem
Eşgalim besbelli
Benim ki daha alımlı değil mi yoksa
Şeyh Yasin’in felcinden
İşte uçkurumuz, ensemiz,cüzdanımız
Ve damaklarda sarsıntılara özgü
Biraz kekremsi bir tat bıraksa da
İşte gökdelenlerimiz
Ve birbirimizin dişlerinde
Etlerimiz
Bir de
Gencecik kızları çiçekli yazmalarından
Vuruşumuz
Kime ne bundan diyeceksiniz
Oysa ben de yağız bir tay gibiyim
Yelelerim savruldukça fırtınada
Uzak yükseklere şahlanırım
Ve sessizliği ok gibi deler
Kurşundan daha güzel türküler söylerim
Bazen de ufacık baltamı gömer
Korkudan kıpkırmızı olurum
Titrerim zilletle
Ufaldıkça ufalır gövdem
Böyle olunca da
Bir öpücük tadın da
Gülistanımda bir gül gibi yaşarım
Geriye
Dilimde dudağımda
Kürdilihicazkâr makamında
Bir doru tay kalır