Uyandığında
uğultusu bitmiş olacak bu tarih depreminin
avuçlarında biriktirdiğin öfkeli hicranı
dökeceksin bir solukta
bilmeyeceksin ki, sen yokken
biz nice fravunlar çoğalttık
etimizden, kemiğimizden ve serpilip durduk
nil kıyılarına
bilmeyeceksin ki, babam
“yeşil sarıklı ulu bir hoca”dır
serüvenimiz hangi kitapta şerh adilmiştir
köklü, eski arşivler, yüzbinlerce kitap,
zümrüt gözlerin ve masmavi bir ölüm
saat ondört
bilmeyeceksiniz ben uslanmam
çağdaş, taş devrinin mimarları
altın bakraçları kuyulara gizlemiş
keşişler
o pitoresk sarışın sevgiliniz
hiç bilmeyecek
cıkmış, nemli gözleri
yetimin sağır duvarlarda gezinirken
yüreğim kaynıyordu büyücü kazanlarında
yüreğim yanıyordu tarih kitaplarında
kitaplarında
ve burkulmuş olsa da
hafızam sıcak, gözlerim keskin
ruhum biraz yorgun
ve çiçek vurgunu olsa da yüreğim
vazgeçmeyeceğim
bu aşkın, kor aynasını taşımaktan
sen ise yarı baygın uyandığında
milyonlarca yıllık, sesim yankılanacak
kulaklarında
uyandığında
beyazıt meydanında, bekliyor olacağım
sahaflara gitmek için
ömrümün yoksul ve kalabalık yanlarına
binlerce ömür ekleyerek
ve delirmemek için
saklayıp kokusunu ölmenin
azrailde doğacağım
pür ümit
işte, o güne kadar, sızısına aldırış etmeden
kaburga kemiklerimin
mavi kefenleri hep saklayacağım
mavi ölümler için