Böyle değildin sen kalbim
manolya gülüşlerden mavi tonlar devşirir içirirdin bana
saz benizli
bal bakışlı acılardan ümit gülleri derer
sunardın gamlı ruhuma
geçirirdin beni daracık geçitlerden
söz tükenirse bakardın
bakışın biterse susardın
susuşun susarsa gülerdin
her yangından sonra küllerimden doğururdun beni yeniden
bütün hain tuzaklara inat yüzüme bakardın
muştulardın yüzümü yeryüzüne
Böyle değildin sen kalbim
az vakitte çok beslenir
çok vakitte gönül sarayları yapardın
aşkımın koynuna umutlar koyardın
bal mumumdan şehirler kurardın
dilinde şiirlerim şakırdı senin
Suzi dilara makamında şarkılar söylerdin tenhalarda bana
nasılsın, söyle
nefesleri Leyli kokan aşığım
gözlerinden Yusuf akan Yakub’um
yarasından yar damlayan mecnunum
çengicilerin eline mi düştün
süreyyadan ışığın mı kesildi
ağızsız, dilsiz bir zalim taş mı düştü bahtına
türküsü sustu mu göklerde pervaz vuran güvercinlerinin
bir ateş, bir kılıç, bir taş
bir de viran mı düştü payıma yoksa senden
Böyle değildin sen kalbim
ayağa kalk dik tut başını
Hüthüt ve Süleyman’da ki sırrın aşkına
hilaller, dolunaylar, maveralar aşkına
kalk ayağa
sidre aşkına tahiyyat aşkına
yarasından yar damlayan yüreğim
kalk ayağa
kalk