(BİR YURDUN RÜZGÂRDAKİ SESİDİR)
Dinleyin, bir oğlum dizelemeyi deniyor beni,
kırağı çalmış dal uçlarımdan biri;
ama hangi ben’i? Ben ona, büyük bölümü
koyu karanlıklarda bir anneyim:
Sorulardan yola çıkmış, elinde şiir asası
ve yol iz bilmeyen ayaklarında çarıkları.
Gözlerimde dibe çökmüş binyılların hüznünü
arıyor. Hüznümde arıyor kendini.
Ben ona binlerce soru işaretiyim,
boşlukta savrulan bir yapraktır yüreği.
Tenimin, toprağımın kokusunu arıyor,
küllerimin hışırtısını.
Dinleyin; sorular soruyor, zaman selinin
sürükleyip götürdüğü şeylere dair.
Bir Fenike gemici ezgisinden arıyor yanıtlarını,
bir İlkçağ liriğinden, Ortaçağlı bir soneden.
Uzak, gizemli bir ilâhiden, bir taş parçasından soruyor,
bir yontunun giz vermeyen gözlerinden.
Arada kör zaman ekranları, boşluklar, uzaklıklar,
ölü ‘radyolink’ hatları.
Çok şeyler yitmiş: Zamanın çalıları
örtmüş çok renkleri, işaretleri.
Kendi tarihinde kocamış, benim takvimimdeyse
acemi acemi bir yalnız oğul,
uzak sesimi arıyor. Gözyaşlarımın
izini sürüyor, üzgün-umarsız
Mermer bir yontudan kopmuş kolu arıyor,
kolu bulsa yontuyu yitiriyor gözden.
Yüreğine damlayan uzak gözyaşlarımı
seziyor da anlamlandıramıyor.
Eksik parçalarını arıyor bende; bir bulabilse
içindeki mozaik tamamlanacak, bunu biliyor.
Rüzgârlardan soruyor. Akşamın ilk doğan yıldızından.
Sabahın son sönen yıldızından.1
Zamanların rüzgârından aşınıp
okunmaz olmuş her şeylerden soruyor.
Bir çırak ozan o. ‘İlk yüreği’ binyılların uzayında
yitip gitmiş. Onu arıyor.
1: Ki aynı yıldızdır.