Bir Fenike kadını gibi gizemli
bir yörük kadını kadar sabırlı
bir Yunan dağlısı kadar acılı ana,
defne, mersin ve sevgi dallarından
bir çelenk yaraşır alnına
Ölüm yaşıma girdim, üşüyorum eşiğinde kapımın;
götürülen ciğerköşem oğlumdu, bir yazıydı ömrümün,
tüfekler alıp gitti, ömrümüze vuran karanlık.
Bir zeytin fidanı gibi büyütmüştüm onu ben;
silindi gitti izleri, her şeyi örttü zaman.
Ölüm yaşıma girdim, ağlıyorum eşiğinde kapımın.
Mum adadım, fal baktırdım, zeytin yaprakları kuruttum;
mumlar kaldı, fal çıkmadı, yapraklar kimi tütütmek için?
Bir kuyuya düşer gibi düştüm dibine acının.
Çan ve ezan sesleri başka bir dünyanın sesleri gibi.
Kapıma dayandı sonyaz, sanki bir ören yeriyim!
Ölüm yaşıma girdim, ıssız bir kır gibi yüreğim.
Umut beslenemez artık, ve tansık beklenemez
baklavalı kazaklar örüp beklediğim fidanım için
(çıkıp gelse mersin dallarıyla döşerdim yollarını!)
Artık salkım vermeyen asma, meyve tutmayan zerdaliyim!
Ben bir anayım, deliyim, ağlıyorum eşiğinde kapımın.
Dışımda kışın yakın rahmeti, içimde sonyazın hüznü.
Ne omzu kalabalıklar geçti, asfalt ezen bandolar
acının çökerttiği zayıf ana omuzlarımın yanından!
Bundan sonra olsa olsa ne olur artık kadınlığımdan!
Bir dal bulmak istiyorum, barış açan bir dalcık,
son bir kez bakmak için giderken buralardan.
Duruyorum eşiğinde kapımın, içimde sonsuz sonyaz!