Bir akşam a ç ı l d ı y d ı k* … gene ‘ağır’ bir yıldı
-Kan orkestralarını çaldırıyordu ‘maestrolar! ’-;
hafif müzik gibi çıkıp, ‘ağır’ bir vakaya
savrulduyduk (Gençlik ‘hafif müzik’tir, Aşk ‘ağır’) :
O akşam az kalsın Aşk’ın ‘tak’ı altından
geçecektik; ama sen, üstüne titreyenlerin
gözaltında, nazlıbörek bir gündüz kızıydın,
ben kimdim, bilmiyordum (sanki şimdi çok biliyorum!)
belki daha o zamandan gözden çıkarılmış
bir ‘alacakaranlık kuşağı şairi’ydim!
gene de binbir özenle seçilmiş sözcüklerle
-o kargaşa yıllarında, kaçamak, fısıltıyla-
aceleci bir telâşla neler neler konuştuyduk;
çünkü henüz bilmesek de seziyorduk,
Aşk, evlenince konuşmadan kesilir,
İŞGAL’e uğramış hayatlar gibi…
Sonra araya daha siyah bir Hayat girdi
(doğru çıktı her anlamda İŞGAL kehaneti!)
ve zaten o akşam da, benim gençliğime
son bir düşgezimdi! Sonra Hayat’ın ay’ı battı!
Zaten artık ‘komik’ karşılanıyor Aşk da;
‘ağır’ bir vakayken ‘hafif bir müziğe’ dönüştü,
kan orkestralarına çeşit-türlü haramiliğin
eşlik ettiği bu açgözlü, şamatalı zamanda…
NOT: Bir zamanlar ‘açıldıydık’, bu yüzden
‘üşüyoruz’ kanayarak, o gün bugündür…