ışıklar söndü birden
karanlıkta yüzükoyun koca kent
hava da öyle kirli
öyle kalın kirli ki
bakamıyor yıldızlar pencerelerden
adı emek yavrumuzun
yaşı daha beş değil
oturmuş önünde akvaryumun
‘hiroşima’yı söylüyor kendikendine
‘karlı kayın ormanında’yı
titrek mum ışığında
bir gözü de balıklarda emek yavrunun
balıkların masalsal kıpırtısında
ne de çok andırıyor emek yavrucuk
o ‘pamuk prenses’ini çocukluğumun
bizlerse ‘yedi cüce’
kirli kara gecede
mum altında söyleşide
geceler özlenilen geceler değil
eğilsek hangi suya
kanlı çamur ellerimiz
yaprak sarı meyva çürük
uzansak hangi dala
bir yanında telefon emek yavrunun
bir yanında televizyon
devinir emek yavru
uzay çağında
oysa ben beş yaşımda
bir keçi yavrusuydum kırlarda bayırlarda
bilimkurgu bir masaldı telefon
yıllar geçti yıllar geçti
yıllar geçecek elbet
adalet’ti kızın adı
adamınki hürriyet
o adalet orda kaldı
o hürriyet osmanlı sikkelerinde
umut belki bir tohumdu o çağda
umut şimdi
koskocaman bir çınar
anlıyorum
biliyorum
inanıyorum
emek’ler kurtaracaklar
paralarda kalan o adalet’i
o hürriyet’i