Ben, doğa, aydınlık, öğle ışığı şairi
Sevmiyorum günahım kadar
içinde dedikodu, suikast hortlaklarının
tabur tabur dolaştığı
bu melun geceyi.
Ben, doğanın şarkısını söylüyorum
Doğayı özleyen insanın şarkısını.
Çiçekleri ancak düşünde gören
Bülbülleri kitaptan okuyan
mapusane kokan
insanın şarkısını.
Bu mavi uçurumda ısırarak kuru ekmeğini
yalnız insan acı çekiyor.
Yoksa her şey güzel yağmurundan
ebemkuşağına dek,
Su damlalarının cıvıltısına
Bulutuna, yıldızına, başağına dek.
Bu mavi uçurumda
Yoksa yalnız insan acı çekiyor.
İnsan güzel şeyler söylemek ister
İlkbaharın kapısında durup.
Şu ak bulutlar altında oturup
İnsan güzel şeyler yapmak ister.
İçi haz dolu yastık gibisin ey ilkbahar dağı,
Başımın altında neler düşünürsün?
Mavi ormandaki Nersis pınarından
su mu içmektedir dersin
ak avuçlarıyla şimdi özgürlük?
Yelken yapıp yağlı gömleklerimizi
Bir mutluluk ülkesine uçmasak her akşam
Hangi dinamik bizden daha korkunç olurdu?
Çocuklar oynar
Ayçiçeği başlı çocuklar
Ebemkuşağını bir çember gibi çevirerek
Vakum yağı lekeli asfalt üzerinde.
Dönedursun fırıl fırıl
kağıt fırıldaklar gibi
Bahar çocukların ellerinde
Çıkalım
kokular, fısıltılar
yeni bir dünyanın şiirleriyle
omuz omuza
Katırtırnağı kokan dağlarımıza.
Şimdi, bu arzudadır gözbebekleri
tütüncü kızların
Öğle paydosunda yeşil soğan yerken,
Bu havadır yağmur
yedi renk içinde yağarken.
İpinden kurtulmuş çamaşırlar gibi
Apartmanların üstünden geçen bulutlar
Çağırıyor bizi bir gün olsun
ajans haberlerinden uzağa.
Bir gün olsun
Acılarımızın üstünde sallanalım
Binip çocuklarla yanyana
Ebemkuşağının kurduğu
Uçsuz bucaksız salıncağı…
(1941)