Satrancı bilmezdin bundan ki
Bütün sevda oyunlarının galibi sendin
I- “Hayta Hamle”
Santranç diyor çocuk, santranç
Bir antlaşmadır sınıftan ve hasattan kopuk gülümseyişlere.
Oysa alabildiğine kopuk filozof
Hancı olmaktan vazgeçmiş göçebe kimliğinde
/Laf aramızda
Millet efendi sanıyor onu hayatın hafifliğinde
Oysa ölüyor filozof ağır hüznünde/
Satranç diyor şair
Salı ve perşembeye bağlı hüzünlerin
Kızarmış o güzelim nar çiçeklerinin
Unutulmaya terkedilmesidir- A evet
Kanundur: Unutmak acıya direnme
Düşünde beyaz taşları ve beyazlığını
Ele vermeyen mendilini ve dişlerini
Seçiyor sevgili. Ve akıyor
Saçlarından karanlık bir nehir. Hadi söyleyelim
İngilizcesiyle: “dark river in your black hair”
Saçlarında
Parlayan bir-iki beyaz tel; nehirde
Yanan beyaz çakıltaşları gibi.
Piyon hamle ediyor ancak
O ana kadar sakin ve miskin yıkanan at
O muhteşem dönüşüyle
Sanki bir salonda
Reverans edercesine
Engelliyor küçük savaşçının
Vezirlik hayallerini
Olsun diyor çocuk olsun ne çıkar
Önümde uzun bir ömür; girilecek sınavlar
Ölüm kalım savaşları, âşık olunacak kızlar
Ve muhteşem matlar var!
Ah! diyor filozof, ah bir bilsen
Zamanın ölçümü referans noktasına
Göre değişir dese de
O zeki ve dili kocaman şarlatan
Yani Ayştayn
Herkesin ama herkesin
İnce örülü bir kaderi ve giydiği kazaklara
Bile sinmiş bir kederi var!
II- “Derin Sükût”
Son bir salınışla ellerini saçlarına
Götürüyor dişi oyuncu: Hani diyor
Hani saçlarımı savuracak rüzgâr! Hani…
Hani atlar hani beni uçuracak kanatlar
Hani o muhteşem bakışıyla derin kartal!
Bu oyunda kartal yok diyor şair
Bendim o ve yitirdim bakışımın yarısını
Yenilgisiz bir gökyüzünde asılı kaldım
Oysa sultanım ben süzülürken kayıtsız
Siz
Sonsuz ve süresiz bir pata
Uzatırken aşkınızı
Kanatlarıma uzanamazsınız..
III- “Oyunun Sonu”
– Beyaz masayı terk eder
Asla dönmez artık gökyüzüne
İlk hamleyi pas geçmiştir
Yüzünde derin bir sükût