Ölmüş birinin anısına beste yapıyordum akşamları
ne çok ölü birikmiş arkamda
ne çok kartvizit
yaşarken görmedim saçlardaki güzelliği
gözlerdeki parıltıyı; yastık iki kişi
çok gelmiş yorganımızdaki bitki müzesi
öpücüklerdeki kabartma çiçekler
sevgi deyip geçmişim cankurtaran yeleklerini
parmaklarımın ucunda krizler atlatmışım
hedefe ulaştığım kadın figürleri
sofrada vitrin süsü olup birikmiş
saygıyla karışık korku duyduğum peçeteli şerefe sözleri
kabuk ve kemiklerden yaratılmış arkadaşlıklar
gürleyerek akmış üstüme
ayağım terledi şarap sahilinde
kumları kırmızıya boyadım yelken kupası için
şimdi sana bakıyorum el öpme sahnesinde:
benden tosun biri
ne kadar zayıfladım dibe sürüklendiğimde
kuruttum göğüs ucuma birikmiş terleri
benim ol, bu masaya otur doku hasarından
gönüllü dostum ol deve güreşinde
arkadaşım kal diyen sarı çiçekli teklifler
kanat açıklığım o kadar derin ki!
bestem ayrılık çeşmesi, ağını tamamladı üstüme
ne kadar zayıfladım pişmanlık denizinde;
Ölmüş birinin anısına beste yapıyordum, zemin kayması
ben şehir efsanesiydim, sokaklara at bağlardım
sopayla dayak yedim gençliğimde
güneş gözlüğümü çıkardığım dost sohbetlerinde
evi bulmakta güçlük çektiğim günlerim oldu
yarasa gördüm seni karşıladığım saat, kurşun kalemle
sileceğim dedim, ondan attım tükenmez kalemdeki renkleri
sevgi hissettim, şimdi ne çok ölüm; bestemdeki nota külleri
bir karış toprak artık dostlukların kendisi
atın üstüme, güneş nerden doğacak diye soracağınıza
atın bestemdeki solfej anahtarlarını
atın güzel oyunlar oynadık sizinle
kapı tokmakları tanık buna
bestem korkunun kokusuyla yazılıyor
dinlerken martılar bana konacak
hedefe ulaşmak için fistolu eteklerime
kanat kırıklarından tüyler dikecek
şimdi kartpostalım namluya kilitli
atıp vuracağım kendimi su cenderesinde