Gözlerimi kapıyorum: Sabah! Hızla
düşüyor kirpiklerimde oyulan her solgun
tomurcuğa. Tutup çenemi, bir rüzgar
sayhası gibi çiviliyor sokağı köpürten
camekana: Beklediğim kim var ki? Yerimde
kimin silueti? Sokulsam: Bir mecradan
diğerine atılan ruhum bilemem
hangi ırmağın tapınağı? Oysa bütün fiillerin
kılığında donuyor serpilen hilkatim. Nefesim
zaman’a ve an’a dönüşüyor. Bense sözüme
hep sondan başlıyorum: ‘İlk hecede
nasılım acaba’ diye tutuluyorum dilimde
kuruyan nabzıma. Farkediliyor mu rüyamı
titreten bir kabus gibi mırıldandığım
esrarlı dua? Ama nedense dönüp
duruyorum yalnız A’rafa çıkan bu
odanın sancılı kapısında. Biraz daha
yanaşıyorum içimde o iki kıyının bir sar’a
nöbeti gibi kımıldadığı oyuğa. Akıyor rengim
haleler ve gölgeler halinde düşlere
ve gerçeğe. Sabah, boynumu kırıyor. Hep o
korkuyu yontuyor yüreğim. Ve panik, kendini
delice deniyor yüzümde. Gözlerimi
kapıyorum: Suretimin ikiziyim hala.