Bunları da Okuyun
Abdülkadir Budak
Bir sonraki sayfada tayfanın biri Kırmızı şaraplı masada çekiyor kürekleriBir sayfa daha çevirsem tay yerine geçecek Bir kadının aşka koşan…
Göğe bakmak gibi bir şeydi anlaşılan Açık mavi bir göğe, gündüz yıldızları olanSana bakmak gölde kayık olmaktı Kış günü köy…
Şu salonu dolduran büyük boşluğa Sahneden bakıyorum sahte bir dolulukla Tedbirliyim gelirken ırmağımı getirdim Birkaç köprü getirdim dekor gereği Derin…
“Odası dünyadan büyük” ikinci şair benim Ev odadan ibarettir, çocuklar da olmasa Koridorun sonunda daha uzun koridor Daha uzun koridor…
Dudakta bir öpüşün soğurken sıcaklığı Yalnızlık odadan çıkar ve sığmaz alanlara Orman çok uzakta ama dal burada kırılır Nehir çok…
“Bir şair İstanbul’da doğmamışsa İstanbul’da ölmelidir”Bu cümleyi kurduğumda Kuğulu Park’ta mıydım? Yanımda Yücel mi vardı -milattan önceki Yücel – Hayati…
Yanlış düşler içinde dalgın dalgın yürüyen Başını çarpıp kanatan ara-sıra gerçeğe İkide bir karıştıran ağaçta Bir dal mı olduğunu yoksa…
Yaralı Bağdat’ım, Amerika’nın Şefkatli kollarında; bakar mısın sen? İşte böyle bir şeyim seni beklerken Kaç askerin ansızın kan dolar matarası?…
Ölüm sırayı bozdu benden önce gitti ablam Güzün kundağındaki yaprağı bana bıraktı Bana bıraktı………………..
Yetinmeyi bilirim okyanus ile Aşkım söz konusu olduğu zamanlarda Bir deve yatağını ırmağa çeviririm Bir öpüşü kıvılcımdan yangına Bir dal…
Kara’ya bir denizdenO şehre bir daha gitsen Susuz kurbağa gidip göl olup dönsenAçık şehir, kapalı bir kadına Otobüsle değil coşkun…
Ahırlar içinden kır kokulu bir atlı Adı gül olanını çiçeklerin içinden Edebi sanatlardan şiiri seçiyorum Sesim seçiyorum kör kuyulardan Ressamlardan…
Uzun bir öyküdür, anlatanı bulunmalı Bir dizeyle özetlenir: Koklanmayan gül üşür Ama açmalı onu, birazcık kanatmalı Şiiri, sevdayı içerir öykü
Fayton koştular diyorum atlara Kırbaçlar yedi fayton, kan ter içinde Bazen olur böyle şeyler Yer değişir inanmakla yetinilen değerler Fayton…
Bir şair bir şaire el uzatır mı Böyle sorular sorardım küçükken Adı Turgut Uyar’dı tutardı ellerimden Çığ düştüğü sıralar sözcüklerimeBeni…
Suyu özetleyen bendim bir bardağın içinde Taşa sarılan yosun taşı bitirir, anladım Parmaklar dile dönüştü ellerinde dilsizin Ve balkon demirleri…
Göğsümün yelkenini şişirecek bir rüzgar Suratıma çarpılacak bir kapı bulmalıyım Dışlanmak nasıl bir şey, öğrenmek için Ruh halini metale yenik…
İkisi de sürükleyip götürüyor ne varsa Kadınla nehir arasında bir fark göremiyorum Buluşuyor bir anlam iki sözcükte Saçları omzundan akıyor…
Bir su kıyısına benzetirlerdi Bir kınsız bıçağa, ince sızıya Seni ilkyazların önsözlerine Seni su kıyısına benzetirlerdiAtlarla yarışan sen miydin oğul…
Sözcüklere can ver Tanrım! Bak işine karıştım Çöple selamı kestim, altın tozuyla İkindi lambasıyım, ne ışıtırsam Şiir: Leoparın derisinde kuş…