Bunları da Okuyun
Arif Nihat Asya
Varlığından şu güzel ülkeyi kurtarsak da; Adımından kalan izler, lekedir toprakta!
Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı Artık verin çocuklar, artık verin asamı!. Bir başka kâinata, bir başka yurda yol…
Sen de bilirsin ki, iki kurşunla; Bana kolay kolay gelmezdi ölüm. İstedim ki sana ‘kaatil’ desinler: Bunun’çin öldüm.
Senin ey gönül, siyah balıklarına Yem atar yolcular, gelip, burdan Ver derinden bakanların gözüne Görünür bir beyaz balık, nurdan.
Tarihlere,destanlara yol bulabilsem Hiç durmadan düşünmeden geri giderim… Buna şaşma ki geçmişte yaşamayı ben, Gelecekte yaşamaya tercih ederim.
Yanaklar öpmedesin, öptürüp yanaklarını; Böyle geçsin bu günlerin varsın. Sen ey çocuk! Öpülüp öpmenin ne olduğunu; Dudaklarında dudaklar duyunca anlarsın!
Şu mavi dağların uzaklarında Bir akar suyun adıdır ‘Fırat’ Ve sevdiğim çocuğun dudaklarında Sevdiğim bir türkünün adı… Türkünün tadına karışır…
Biz böyle bir gün için gelişmiş ikizleriz; Boyundan öpme çürür, öpülecek bizleriz…
Torunlarım dört yana, kol kol, gitsin; Malazgird’den İstanbul’a yol gitsin! Gelip sana çarpan gücü, yavaştan Anlamazsa, haritadan sil, gitsin! Şehidlerim,…
Sen, mermi yaratırsın; Ben, ondan saray yaparım!Suya ektiğin kamışı Keser, biçer ney yaparım!Yuvada Havvâ’ya gelin, Âdem’i güvey yaparım!Şu manâsız mesafeyi…
Ana, eski günlerinden Gelen, tadlı bir düş gördü… Baba, dilediğinden çok Altın gördü, gümüş gördü.Engelleri yene yene, Yol olmuştu ayla…
Siz büyük Türkiye’yi gerçekleştirecek olan Ülkücüler! ! ! Siz Oğuzların, Kür Şadların, Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların, Abdülhamidlerin, Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Hacı…
Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük… Neler geçirdim ben! Çıkabilseydi bir, ‘güzel’ diyecek Güzelleşirdim ben!
Kimi, boşlukta sızar asude; Kimi, bekler gecelerden seheri.. Farkı yoktur gecenin gündüzden, Ne çıkar yanmasa ufkun feneri Tunç taslarda içerler…
Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga’ya bakıp yıldızlarım Yollara Kürşadlar uzanmış ölü Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü…
Bardaktan seni içmek Seni teneffüs etmek havada… Dolaşmak,dolaşmak sana dönmek Seni bulmak yuvada…Yolumuzda aylar, yıllar Basamak basamak… Basamakların çıkamadığı yere…
Ne demekmiş “Yasak! ” İşiniz mi kalmadı Yapacak? Ne diye karışırsınız Saçımıza-başımıza, Bizi oyuncağınız mı sandınız Bakıp yaşımıza? Sebebini anlatamayacağınız…
Gök mavi, başak sarışın… Tadı ne güzel barışın. Karları ılık olacak Yarın yuvalarda kışın.On altı yaş kucağına Koşabilir yirmi yaşın…
Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin:ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana…
Bir âbide istersen eğer, Ağrı’ya git! Yükseklerden gelen büyük çağrıya git! Çıkmışken yolcu, Ağrı’nın zirvesine, Dönmek ne demek? Kanatlanıp Tanrı’ya…