Bunları da Okuyun
Browsing: Sedat Umran
Aynalar endişe içinde şimdi Demin yanımızda soyunan kimdi? Bakıyorlar gözleriyle sorarak İçlerini saran müthiş bir merak Demin yanımızda soyunan kimdi?…
Düşüncelerimin yumağını verdim sanaÇöz beni; Dolaşıklığım senin yüzündenİsterim bilmeni! ..Tutsağım, sımsıkı tutmuşsun avcunda Bir çığ gibi büyüsem de yüzyıllara Uzayan…
Vinç veriyordu vinç ağırlığın şiirini paslı zincirlerin sesinde; gürültüyle düşerek koparmak istiyordu çelik halatlarını, denizin bittiği yerde bitmek, almak omuzuna…
Güneşin sulara kurduğu Yaprakları alevden bir tâk: dalgalar altından geçtiler bağrışarak, el çırparak.Güçlü kollarıyla çekiyor rüzgâr dalgaların zincirini ve dalgalar…
Beni çok sıkmayınAğlarım hüngür hüngürBen üzüntüsüz yaşayamam; Binbir gözüm var Her biri bir dünya görür…
Gidiyorum duygularımın sık Ağaçlı o yemyeşil ormanında Arasıra aydınlatıyor yolumu Kararan gökyüzünde çakan şimşeklerZikzaklı bastonum düşen yıldırımdan Yanımdan hiç ayırmadığım…
İrili ufaklı kubbeler Akisadalara gebeler Doğurdukları yalnız ses Duysun diye onları herkes Duaların içe işleyen sesini İnsanlar bilmeseler de görmesini…
Açıldı sessizliğin sedef çekmecesi Kış yerleştirdi içine yeryüzünü Süpürdü toz halinde ufalanan günü Uçuştu havaya bu tozun binlercesiGök mangalının patlıyan…
Okşanış dünyasında kedilerin vücûdu, çözülüvermiş düğümünden tembelliğin; ben hiç kedi sevmedim, okşamadım hiç, onların fosfor artığı gözleri düşlerimde beni buldu.…
Adımlarımı sokakların ceplerinde bırakarak kaçmak istiyorum içimdeki dünyadan ölümle birdirbir oynayıp takla atarak sürüklemek ölü günlerimin cesetlerini sonu gelmez kafileler…
İçime korku salar suskunluğunun çığlıkları yüzünün yangınında gözlerinNedir diye bana sorsalar ‘İki garip zümrüt taşı” derimBir kül yığınında gözlerin! ..
Bir heykel düşünde canlandığını gördü Yayıldı damarlarına kan; Soluk aldı, güldü, öksürdü Ve kımıldandı ardından.Bahardı, aydınlık bir gündü Gök uzanıyordu…
Güz yoğuruyor teknesinde ölü yapraklarını hüznün; —duaları yarıda kalan ağaçlar— yapraklar kopuk eller gibi yerde savruluyor başdöndüren bir hızla anaforuna…
Ben ne zaman bir kelebek görsem Seni anımsarım İncecik bir kelebek Düşlerime konup konup kalkan Ufalanmış bir hüzün tozuna Bulanmış…
Sen ey yaşlanıp da ölmeyen gök yıldızların varlığınca geniş; güneşin her günkü eğlencesi bu, bulut gemilerini sularına üflemiş.Sen ey yaşlanıp…
Dalınca öpüşlerimin ormanınaBir geyik gibi ürkek Dudakları vurulup can verecekBir damla kan olacak anısı, Bir de incecik boynuzuna takılı Zavallı…
Kimse onaramaz aşkın yıpranmış kumaşını tıpatıp biçmiş içimize o usta makastar eğirip ipek ipliğini göğün mavi ipeğinden geçirmiş acılarımızın paslanmaz…
Koskocaman bir balya, hiç kimsenin görmediği gümrüğün sansüründen gizlice kaçırılmış bin tonluk acı~yükü sırtımda götürdüğüm; belki ben daha doğmadan bin…
Zaman yelkovansız bir saat gibi Güçlükle duyarız işlediğini; Biz de bilmiyoruz kimdir sahibi Her vakit kurulu, her vakit yeniArar gözlerimiz…
Çıkmış dar çerçevesinden anlamın, yaşıyor özgürlüğü içinde ânın yorgun gözleriyle dalarak; günler boş bir sayfa kadar ak, düşüncelerin yokluğu içinde…