Bunları da Okuyun
Necip Fazıl Kısakürek
Marifetli hokkabaz, başını kaldır da bak! Gökte bir oynayan var, yıldızlarla kaydırak…
Adının o bahçeler, her gün anıldığı yer; O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer…
Perde düşse ve her şey olduğu yerde donsa; Görünse yıldız yıldız, fezada Anayasa…
Sayılarda çoğalmak, niçin, ne olmak için? Bir tek hiçtir çarpışı, kırk milyona bir hiçin…
Baktığımız her ufkun öte yanına hasret; Bir ömür ürüyoruz, nereye varsak hicret…
Zamanın olmadığı diyar acaba nasıl? Kesiksiz bir ân mıdır bundan sonraki fasıl?
Ne varsa çöplüğe at, belli başlı zamanlık; Ölümü öldürmekte olanca kahramanlık.
Ramazan mübarek ay, müminlerin balayı; Hatırla der, suyu bal kaybedilmiş sılayı…
Bu yük senden Allah ‘ım, çekeceğim, naçarım! Senden sana sığınır, senden sana kaçarım!
Ben gurbet rüzgârının üflediği kamışım… Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım…
Renkler, mavi, kırmızı, yeşil, erguvan ve mor; Camlarda, kaybedilmiş vatanı heceliyor…
Hangi dağa tırmansam muradım ötesinde; Murad, bugün yerine her günün ertesinde…
Bir yer var ki, orada sayı üstü endâze; Ne solmak, ne yıpranmak, her şey ebedi taze…
Yokluk, o donduran buz, o söndüren karanlık; Büsbütün bilgisizlik ve tam bir unutkanlık…
Zonklayan başım benim, an pıhtısı, cerahat; Ona yastıkla değil, secde yerinde rahat…
Çıbanımız çok derin, işletemez yakılar; Nerde bizim şarkımız, nerde öbür şarkılar?
Her şeyde bir tükeniş, her oluşta bir bitiş; Gökten ses: Ölümsüzler kafilesine yetiş!
Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu! .. Yine sen kesiyorsun, küfür uğrunda yolu! ..
Pencereme vurmayın, ödüm patlayabilir; Dokunmayın, vücudum boşluğa kayabilir…
Oluş sırrı, o nurdan heykelin eteğinde; Ve ölümsüzlük balı, şeriat peteğinde! ..