Bunları da Okuyun
Öz (Saf) Şiir Dönemi
Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti diyorum. Artık boş odalarda ölümü bekliyorum…
Olmaz bil de “olur”u, olur bilde “olmaz”ı; Buluver günü geçmez, pörsümez ve solmazı…
Yakın O’dur, gerisi birbirine en uzak; Her şey Rakip ismiyle O’nun kurduğu tuzak…
Sebil sebil sunanlar, ölümsüzlük tasını; Çizenler, nokta nokta ebed haritasını…
Şemdinli dağlarının içtim nur çeşmesinden; Kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden…
Garip geldik gideriz, rafa koy evi barkı! Tek, dudaktan dudağa geçsin ölümsüz şarkı…
Yum gözünü, kalbine her ân yokluğunu üfür “Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür”.
Gitti, su yollarını kıvrım kıvrım bilenler, Bir ot yığını kaldı; kökünden kesilenler…
Yandı kitap dağlarım, ne garip bir hal oldu! Sonunda bana kalan, yalnız ilmihal oldu!
Eşya latifleştikçe göze görünmez olur; Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur.
Tutuşturanlar, lûgat kitabını elime, Bilsin: Allah ‘ tan başka bilmiyorum kelime…
Ne varsa nakış nakış, tabiatta, maddede, Gözlerimdeki nurun aksi, beyaz perdede…
Çıktım, çıktım, inilmez dağlar elimden tuttu; İndim, indim, çıkılmaz çukurlar beni yuttu…
Şeyh-i Ekber diyor ki: “en büyük makam hayret” İki bir, iki eder demek bile cesaret….
Tohum çatlar da bilmem, kafa nasıl çatlamaz? Yeni odur ki, solmaz, pörsümez, bayatlamaz.
Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem; Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem!
Kâh susar, kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar; Su, eşyayı kemiren küfe ve pasa ağlar.
Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler? Nasıl kayanştırılmış, sesler, renkler, hacimler?
Ağzıma soğuk kurtlar dolacak, gözüme kum; Dipsiz kuyu, sürdükçe zaman, sürecek uykum…
Ne kadar vatan varsa, o vatandan haberci, Gurbet dediğin senin, Yaradandan haberci…