Bunları da Okuyun
Attila İlhan
1. şimdi sen olsan…ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli dertleştik ben camın önündeydim o arkasındaydı sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin…
böyle sonbahar mı olur tadı kalmamış eylül akşamlarını fena boşaltmışlar ne o kızlar hani varla yok arası bir tebessüm gibi…
ayın yirmi dördünde nairobi’de ol ilk yağmurlarla birlikte geleceğim eğer ben gelemezsem yağmurlar gelecek otelin penceresinden duyabilirsin akdeniz polisi telsizci…
bulut günleridir / akar uykular dumanlı sular gibi kuytu göllerde salınır rüyalar kuğular gibikırık aynalarda balkısa da gün kızıllığı /…
bak sözümü dinle çok fena ıslanmışsın kirpiklerinde parlak su damlacıkları yüzün bütün ıslak dudakların soğumuş titremek geliyor içinden durmaksızın yine…
akşamüstü bir öküz burnunun ıslak siyahlığı nasıl bileniyor eylül’de bir akşamüstü ağaçlar tozlu yapraklarıyla ilk serinliğe yaslanıyorlar ufacık eşeklerini önüne…
941’de İzmir, bela çiçeği sahil boyu karanlık sevdalı bulutların hali yağmur da ne kadar tembel yağıyor kendimizi akan suya bıraktık…
dağılırdı saçlarınız yaz akşamı batan güneşe karşı / kumral susardınız ne de çok susardınız anlaşılması güç susmanızın anlamı sanki bir…
kasım’da bir çarşamba çatladı yarısını çaldılar yarısını ben çaldım on üç gün dudak dudak yaşadım dün gece kayboldu beni bıraktı…
/ salı gecesi /kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı kim bırakmış…
salı sabaha karşı telefonla sıçradım ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı gecenin bu saatinde beni kim arayabilir dizimi uyku sersemi…
Akşamları göl eflatun bir keder Sazlıklarda pırıl pırıl Buz tutmuş bataklık kuşları Ağaçlardan Çürük sarı ve kızıl Son yapraklar dökülüyor…
hacı murad’la olduk eski kafkasya’da ihtiyar çuvaşgili santur çalıyordu ne çaldığı zaten anlaşılmıyordu oğlu belki o saat asılıyordu şarap patlak…
mevsimidir müphem bir meltem yoklar dal uçlarını gizlice ürperir yaseminler körfezde deniz dalgın bilinmez hangi aşktan arta kalmış vahim bir…
kederli bir ağustostu mehtabı ölüm tehlikesi tellerde bir vınlama elektriğin titremesi adeta gümüş kaplama yağlı beyaz bir taksi bebek’te unutulmuştu…
bir gece nevin çizmeli gözleri pala parıltısı kırbaca sarılmış eli mümkün değil anlaşılması burun delikleri titrek aynasının önünde kadın oya’nın…
yüksekkaldırım’da bir akşam maria missakian’ı düşündüm eğer kendimi bıraksam yağmur olabilirdim yağardımkasım’da bir çınar olurdum yaprak yaprak dökülürdüm kalbimi sıkı…
Sabit dudak ruju epeyce telefon Kirpikleri devirip göğüs geçirmeler Burnu rendelenmiş memeleri silikon Ağızlıkla çakmağın alevini içmeler ………………..
ay soluk soluğa yıldızlar akla ziyan bir irilikte uzaydan yanmış kibrit kokuları koklasam korkarım koklamasam gizli yılan ıslıklarıyla özsuyu zaptediyor…
birden demir kuşlar fazla şehir demir ağaçların tamamladığı yeşilden sarıya gözleri değişir gagaları kırmızı neon yaprağı asmalımesçit’te dolmuş durağı yarı…