Bunları da Okuyun
Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van’da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas…
haberin var mı taş duvar demir kapı, kör pencere, yastığım, ranzam, zinciri………………..
Yiğit harmanları, yığınaklar, Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. Dize getirilmiş haydutlar, Hayınlar, amana gelmiş, Yetim hakkı sorulmuş, Hesap görülmüş. Demdir bu…Demdir,…
Beşikler vermişim Nuh’a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun? Utanırım, Utanırım fıkaralıktan, Ele, güne karşı…
Akşam erken iner mahpusaneye. Ejderha olsan kar etmez. Ne kavgada ustalığın, Ne de çatal yürek civan oluşun. Kar etmez inceden…
Doğdun, Üç gün aç tutuk Üç gün meme vermedik sana Adiloş bebem, Hasta düşmeyesin diye, Töremiz böyle diye,………………..
Maviye, Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine. Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi…
Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara, Seni, anlatabilmek seni, Namussuza, haldan bilmez, Kahpe yalana.Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur,…
Terketmedi sevdan beni, Aç kaldım, susuz kaldım, Hayın,………………..
Yangınlar alevinden geçip de gelen dost Yanar olmuş yüreğin nar olmuş lilişan Sen insansın sen insansın sen insansın sen insan…
bu ağır soluklu adamlar işçi olacaklar dudakları yanık kötü cıgaralardan avuçlarının dibi delinmiş ayakları yere heybetle basıyor birileri gümüşhâne’den birileri…
fırat rüzgâra karşı aktığı zaman suyun yüzü telâşlı bir korkuyla ürperir atmaca kayalıklarında poyrazın yalçın soluğu dökülür sığırcıklar çıplak kavaklardan…
yeryüzüne başka bir yıldızdan inmiş gibi yabancılar meşin ceketleriyle çarşıda konuşmaları başka türlü cıgara içmeleri değişik gülüşleri ve bakışları da…
ıslak bir otomobil sabah karanlığında seni kaybedilmiş bir oyuna iletirken inadın nagant gibi koltuğunun altında oynamakta direnmek ne demek düşündün…
Basmane’de Gaziler Caddesi’ne küçük bir yağmur götürdüm siz böyle akşamüstü görmedinizgizlice bir şarap tuttum yine o şehir korkusu ola ki…
kurtalan treni’nde unutulan bir kız çocuğu yıllardan kimbilir dokuz yüz kırk üç müdür sürdürür ömrü boyunca başladığı yolculuğukurtalan treni’ni sanki…
ne büyük bir yalan bu şehir karşı sahil yağmur bulutları ışıklar üstüne teyellenir bir yanılsamanın ışıkları epeyce titrek hicranlı sarı…
usul usul karanlıkta kürtçe konuştular ağaç suratlı iki adam kurt olduklarını bilmiyordum ne dediklerini anlamadım birdenbire konuştular dağların umum susmuşluğunda…
görünmez camlara mı çarptım dalgınlığın aynasında o akşam bambaşka bir şehre uçacaktım yıldız yağmurundan sırılsıklam yalnızlığımda o kadın bekliyordu
1. gecenin karanlığında uzun adamlar yanlış bir yağmurun iplerine dolaşmış daha yanlış bir yalnızlığa doğru gidiyor senin beklediğin gemiler hiç…