Bunları da Okuyun
Ferman Karaçam
düşmanlar bir gün sinsice geldiler geldiler, geldiler çok… tankları, uçakları, bombaları ve kocaman silahları vardıher şeyimizi yağmaladılar koyunlarımızı, keçilerimizi alıp…
Bir şavkın dokunsa bin şafak atsa bir gözyaşın düşse bin grup batsa bir parmağın değse bulutlar taşsa çatlayan toprağımı sulasan…
Erken vuruldu Kalabalık yalnızlığı Çocukluğumun Sabır çatlağı yüzümde Islandı türkülerimin nağmesi Gül yağmurundanAynalara düştü gözleri Ay yüzlü cellat Çekti ipini…
Yol oldu bıldırcınlar Birikip gerdanında sufinin Militan seslenişte buharlaştı Çekik gözlü kızlarBir besmele Bir tutam barut Bir geçkin tebessüme ilişmiş…
Bir haber yolla Gecemin yazgısı değişsinUcunda kaderim tutuştu Hasretinin Gözbebeklerime oturdu Kurşun rengi akşamlarCiğerinden ateş düşürdün ciğerime Tutuştu ellerim özleminden…
Raşit Küçük’eElif’in ve Ay’ın hizasındayım Dilimde dudağımda Bir doru tay dolaşırŞafak atmadan Yola çıkılacak Herkes kendi efkârının kuyusuna yöneldiKiminin alnında…
Şairliğimin taze dilli hazır cevap sözcüsüdür kalem Kalemin söz inceliklerini bilen dildaşıdır sözümTa Mahşer sabahına dek binlerce aşığı sarhoş eder…
Bırakma beni Anneciğim bir bomba düşer bir yerlerden ışıklar sönebilir ansızın sonra korkarım bakışlarım donabilir göğsünde ve / kalakalırım bir…
Depreşti şakağımda pustu nar’ın tanrısı Boğuldu masivada felekleri boğarak Ben de haykırdım işte sesinin simyasıyla Koptum kendi bağrımdan parçalanıp yanarak…
Sen de bir leyla oldun açtın kapılarımı çatlak dudaklarımdan suya kandırmak için bir vaveyla saldın ki unutturdun mazimi astın beni…
Eser bakışların rüzgar misali Bir lodostan vurur bir karayelden Bugün poyraz günü derin işliyor Göğsüme kızıl kor alevi gibi İstanbul…
emdim karanlığı üşüdüm senden düştüm boşluğuna eski zamanınne bu geceleri ağlamak sensiz ne bu acıları taşımak bir sırzaman süt emiyor…
Bir sen kaldın Bir de tozlu evrakın Arşivlerde Ne yana dönsem olmuyor Sevdiğim Tenhalardan bakışın Paslı bir bıçak gibi İçimde
İklimler sana bakardı suskun Yolun daralırken rüyalarıma Açılan kapılardan, kurulan merdivenlerden Kokuların gelirdi önce Sebeplerden de, seslerden de evvelceHatırlar mısın?…
bir çocuğun elleri yeşertti göğsümüçimenlere basıyorum, ama, kirletmiyorum anneben daha küçük bir çocuğum onun koynundao ufak ben ufacıktım ve sonbahardıkızlar…
Bu gece ay bir tomar ışık düşürdü bağrıma. Gece susuz, sessiz ve Lacivert. Alıştık, bittik mon ami. Kökü su’dan çektik.…
Bir siyah beyaz İstanbul fotoğrafı vardı düşüp yitti cebimden her kapıyı açan anahtarımken solup kayboldu puslu albümdekiler tualimde bir bulut…
Aklımda o gülbahar İnce füsun gülüşün Denizi kıskandıran kumral Sevda yağmuru Yüreğimde burkulur imkânsız Fesleğenler laciverte boyalı Dilsiz dipsiz ağrılarBu…
Ben gözlerinde yaktım Bu şehrin Hasret anıtı yüreğini Yaktım Yüzbinlerce şarlatanını Bu şehrin Soğuk bir köpüğün bedenindeİşte bu yüzden azalıyorum…
Dalgın dalgın oturmuş bakıyorum yüzüne Göğüne denizine, martına boğazına Damarlarında müjde kaynayan aşk ateşi İstanbul, beni oku, beni yaz, beni…