Bunları da Okuyun
Yılmaz Erdoğan
Çöle kıyısı olan kentlerin limanları sıkıcı olur kuş uçar gemi geçmez, kervan zaman içinde. böyle kentlerde insan fırtına gibi sever,…
kolları kesiliyor takatten alt kattan sesler ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu inadından olacak evcil daralmaların kuş yüreğinin içinde…
Sonbaharın serin esen rüzgarlarında Sabahın güneşi, akşamın ayışığında Arıyorum! Kaybettim geceyi ve gündüzüYokluğun acıydı hançer misali Sözlerin acıydı kurşun misali…
Kanıyor takvimden gamsız ağaçsız evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar güvertesinde adresini şaşırmış kayıp bir nisan yağmuruömrümün sol anahtarısın hazan…
bu imkansızlıklar bu yaralar hepsi, hepsi insan işisevda diye bağıran yüzün, bir kitabın en sır satırını okuyan sesin, beni bana…
Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayret, hasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi…
Yasak bana gözlerini anlamak Ellerin Bana yasakAh olaydım Gözünde yaş Fikrinde telaş Düşünce suçun Beraatin olaydımFakat yasak Yasak bana gözlerini…
Sana yaralarımdan çiçekler, ilk yardım geceler biraz da ve yangından kurtarılması imkansız acılar bırakıyorum…seni özümün gizinde saklıyorum… bütün aşklarımın izlerini…
“”Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün bir kamyon yükü anlam taşıdığı günlerdiKaldırımlar toz ve kağıt topakları Ankara’nın Ankara’nın…
Büyüdükçe, sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım, izi kaldı ömrümün…Kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında elbette ‘afrika dahil’ parça başı çalışan…
Artık kısa pantolonlu çocukları Gençlik parkına götürmüyorlar Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar Locadaki farelerden bile kemirgen Gişeci…
Biz ne zaman içsek, Köfte geç gelir Ve oturur muhabbetin terkisine Çıplak bir efkar sözcüğüBiz ne zaman içsek, Sabah akar…
Berfinim, içimin güler yüzü, yaşanılası iklimim hoşgeldin…(adımın çapraz yazılması kimin umrunda… denize düşen yılana öykünür biraz da…) bir aralık sızıverdin…
Bizi bilirsin; avuçla su içmeyi marifet biliriz, yenilmeyi bir de kendi sahamızda…bizi bilirsin; saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz, limonla! tesbih yaparız,…
Dokuzunda kayboldu Mayıs’ın, Cesedi bulundu Onikisinde…Kaçırıldığında da Kaybolduğunda da Ve cesetken de Yakışıklıydı…Amcamdı… (Ağustos 1995,İstanbul)
Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi. Hiç düşündün mü belki Belki, eline en yakışan takı benim…
Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan…
bir kuğunun boynuna dokunurken…yol bir yere gitmez içerde düz saçlara uğrar ayak üstü bir akşamüstü her plansız ürperişin sonu hüsran…
Yaşamak uğruna ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek Peki…
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Sarılışında ne düşler, Ne düşükler, Sakınamazsın.Aynı yolları, Kimsesiz mekanları, Birlikte özleme hasreti… Yalnızlığımın dert ortağı…