Geçmişin hikayelerinde
Belki de hiç söylenmemiş.
Soylu büyük bir ailede,
Peri gibi bir kız varmış.
Ailenin tek bir kızı,
Sevimli ve güzelmiş.
Azizeler arasında en iyisi,
Yıldızlar ortasında Ay’mış.
Yüksek şatolar gölgesinde,
Güven içinde gidiyormuş.
Pencere köşesinde,
Çobanyıldızı’nı bekliyormuş.
Bakarken deniz ufkuna,
Yükselerek parlıyordu.
Hareketli patika yolda,
Kurşuni kayıklar gidiyordu.
Bugün de görüyor, yarın da,
Böylece hayaline girerdi.
Hep izledi haftalarca yukarda,
Güzel kızın gönlüne damladı.
Dirsekleri arasında başı,
Düşlerinde onu arzuluyor.
Yüreğine tüm hasretini,
Gönlüne aşkını dolduruyor.
Herhangi bir gecede,
Nasıl da canlı parlıyor.
Şatonun kara gölgesinde,
Görüneceğini düşlüyor,
*
Kızın ardında adım adım,
Birden odasına dalıyor.
Kırağı düşmüş toprak gibi,
Bir serinlik veriyor.
Uzanıp doğruca yatağına,
O hemen uykuya dalıyor.
Dokunup elleriyle göğsüne,
Güzel kirpiklerini kapatıyor.
Işık aynaya vurunca,
Bedenine yansıyor.
Yüzünü çevirse de.
İri gözlere saçılıyor.
O, aynadan ürperip,
Gülümseyerek süzüyordu.
Geçmişi rüyasına dağılıp,
Gönlünün içine giriyordu.
Kız uykuda onunla sanki,
Ah edip iç çekerek konuşuyor,
…-“Ah gecelerimin tatlı beyi
Neden gelmiyorsun gel”, diyor.
Yavaşça in Çobanyıldızı,
Parlak ışıklarından kayarak,
Aydınlat bu yaşamımı.
Evime ve hayalime girerek.”
Heyecanla dinleyip,
Giderek tutuşuyordu.
Şimşek gibi çakıp,
Denizde kayboluyordu.
Nasıl da suya düştü,
Gökte daireler çizerek.
Bilinmeyen derinlikte,
Sevimli bir genç büyüyerek.
Sessizce pencere kenarında.
Eşiğin ortasından geçiyor.
Elinde tuttuğu bastonuyla,
Acıları birleştiriyor.
Yumuşacık altın saçlı,
Genç bir beye benziyor.
Çıplak omuzundan aşağı,
Mor bir atkı bağlıyor.
Ama bakarken gölgesine,
Beyaz mum gibi dökülür.
Bir ölü, gözleri sevecen,
Dışarıda şimşek çakıyor.
-“İnan yerimden zor geldim,
Ardımdaki çağrıların üstüne,
Bak gökyüzü babamdır benim,
Deniz de benim anam.
Görmek için yakından,
Odana girmeye geldim,
İndim parlak ışığımdan,
Ve sular içinde doğdum.
Bilinmez özlemimle geldim.
İrkilme, her şeyi bırak sen,
Gökteki Çobanyıldızı’yım;
Gelinim olacaksın sen.
Şatonun kolonları mercan.
Sen sonsuzda yaşadıkça,
Dünyada okyanustur insan,
Hep seni dinledikçe.”
-“Rüyalardaki gibi güzelsin,
Melek görünüşündesin,
Düşündüğün yolda ben;
Gidemem hiçbir zaman.
Yaşam olmadan da ışıksın,
Sözlerin, giysilerin yabancı,
Korkutuyor beni gözlerin.
Sen ölüsün, ben canlı.
*
Bir gün geçer, üç gün de
O, yine de gece gelir,
Çobanyıldızı üstüne,
Parlak ışıklarını saçar.
Kız uyuyup sakince,
Onu hep hayal ediyor.
Ve hasret çekiyor beye,
Yüreğinden tutuşuyor.
-“Yavaşça in Çobanyıldızı,
Parlak ışıklardan kayarak,
Aydınlat bu yaşamımı.
Evime ve hayalime girerek”
Gökte sesini duyunca,
Acısından sönüyor,
Kaybolduğu yerde
Gök dönmeye başlıyor.
Bakır kıvılcımlar boşlukta,
Tüm evrene yayılıyor,
Kaos içindeki ovada,
Bir adam secde ediyor.
Saçı siyah salkıma benzeyip;
Sanki taç gibi parlıyor,
Güneşin ateşiyle yıkanıp,
Doğrulardan geliyor,
Kurtulunca yaslardan.
Günahsız omuzları.
Düşünerek geliyor,
Ve solgundur yüzü.
Gözleri iri ve hoş gibi.
Umut içinde ışıldıyor.
Sanki iki evsiz gibi,
Karanlıkla doluyor.
-“Uzun bir yoldan geldim,
Şimdi seni dinlemek için,
Güneş babamdır benim,
Geceler de annem.
Benim tanımsız özlemim,
Bırak ne olur her şeyi,
Çobanyıldızı’nım ben;
Gelinim olacaksın sen.
Konayım sarı saçlarına,
Bizi yıldızlar birleştirsin,
Sevecen ol onlardan,
Doğ semamda bir tanem”
– “Ancak, rüya gibi güzelsin,
Huysuzsun belki bir an;
Fakat açtığın o yollardan,
Gidemeyiz hiçbir zaman.
Acımasız boş sevginden,
Göğüs kolonlarım ağrıyor,
Ah, beni o iri bakışların,
Bana baktıkça yakıyor”
– “Ama nasıl inebilirim?
Acaba bunu anlar mısın?
Çünkü ben ölümsüzüm,
Sen ise ölümlüsün? ”
– “Seçkin sözleri aramam,
Nasıl başlar bilmiyorum,
Seni ben anlayamam.
Anlayarak konuşurum,
İstiyorsan gerçeğinle,
Hemen seni sevebileyim,
Sen de ölümlü ol benimle.
İn gel yere de göreyim”
– “Bir öpücük uğruna mı,
Ölümsüzlüğü istiyorsun,
Ne kadar çok sevdiğimi,
Anlamanı istiyorum;
Başka bir kanun göster,
Üzülerek doğayım,
Ben buraya bağlıyım,
Beni çözebilirsen.
Gidiyor, hep giderken,
Kıza bakıp sevdalanarak,
Koptu kendi yerinden,
Çoğu zaman kaybolarak.
*
Catalin bu mevsimde,
Güçlü bir evcil çocuk,
Misafirler masada,
Kadehe şarap koyar.
Çaba gösterir tavırlarıyla,
Giysilerle kendini sevdirir,
Bir çiçekten olmuşsa da.
Cesur ve açıkgözlüdür.
Gelincik gibidir yanakları,
Catalin onu gizlice süzüyor,
Saklanıp gözetleyerek kızı,
Hep kurnazca konuşuyor.
Güzel ama sıkılgan,
Yakan alev gibi sevimli,
Dene şansını istersen.
Hey Catalin tam yeri,
Bir köşede gerçekten,
Kızı nazikçe kucakladı,
-“Ne istiyorsun Catalin?
Git işine bak”, dedi.
– “Ne istiyorsun? İsterdim ki,
Dalma hep düşüncelere,
Daha hoş görünesin ki
Bir öpücük ver sadece.”
– “Huzur ver, uzaklara git,
Ne istediğini bilmem.
Sarmış beni ölüm özlemi.
Gökteki Çobanyıldızı’yım.”
– “Bilmiyorsan göstereyim,
Sevmeyi tane tane.
Yeter ki öfkelenme
Uslu durabilirsen.”
Tuzak kuran avcı gibi,
Korudaki kuşlara,
Uzatırsam sol yanımı,
Sar beni de kucakla.
Kıpırdanmayan gözlerin,
Bakışlarımın altındadır,
Dikilip altında güneşin,
Sanki ökçesinden yükselir.
Ne zaman Yüzüm yüzünde,
Doyumsuzca bakışıyoruz,
Senin de yüzün yüzümde,
Hoş geçiyor hayatımız.
Bilesin ki çok doluyum,
Bu gerçek sevginle,
Öp ne olur sevineyim.
Sarılıp da okşadığında,
Sanki çocukça dinliyor,
Şaşırıp, çılgınca eğleniyor,
Sevimli ve Çekingendir,
İstekli ama, bekliyor,
Sessizce:- “Yine de bana
Seni ben tanıyorum.
Geveze ve bir hiçtin ama,
Yine de bana uygunsun…
Çobanyıldızı yine belirdi,
Unutulan bu sessizlikte,
Ufukta beliriyor belli,
Büyük yalnızlığında.
Kirpiklerim ağırlaştı,
Gözyaşlarım dinmiyor,
Geçince su dalgaları,
Ona doğru gidiyor.
Parlıyor güçlü bir aşkla,
Bütün dertlerimi kovuyor,
Ona kavuşmamak adına,
Hep yükseklere çıkıyor.
Onları ayıran dünyadan,
Ezilip ebedice batıyor,
Çok uzaklardan da olsa
Onu eskisi gibi seviyor.
Bu nedenle günlerim,
Bozkır gibi boş kalır.
Büyülü kutsal gecelerim
Onsuz anlamsız kalır”
– “Bir çocuksun hepsi bu,
Hadi gel kaçalım buradan,
Herkese unutturalım bunu.
Silip izimizi ardından,
Çünkü ikimiz de uslu,
Gururlu ve onurluyuz,
Çobanyıldızı’nın düşünü….
Aile özlemini de kaybederiz,
Çobanyıldızı göründü,
Göklerin kanadında.
Binlerce sene oldu,
Bunca saniyelerde.
Yıldızlı bir gök üstünden,
Göğün üstünde yıldızlar,
Bir şimşek gibi bitmeyen,
Boşlukta yok olup gider.
Tehlikeli bir vadi,
Örtüyor etrafını,
Her zaman olduğu gibi,
Işıktan bir pınardı.
Deniz gibi kabarıp,
Akıp onu kucaklıyor,
Her şeyini kaybedip,
Düşünde buluşuyor.
Orada, her şey boş,
Gözleri yabancıdır.
Doğumlar da bir boş.
Sanki zaman geçicidir.
Her şey var ama yoktur.
Susamış yutkunuyor sanki,
Kör kuyu içinde unutulur,
Görünmez bir boşluk sanki.
“Bu ağır yükten,
Kurtar beni ey tanrım,
Yerde hep övülürsün,
Her şeye de kadirsin.
Ne istersen iste tanrım,
Bana başka bir kader ver,
Her yaşamın kaynağısın,
Ölümü de sen verdin.
Ölümsüzlüğümü geri al,
Bakışlarımdaki alev ile.
Her şeyi değiştir de al.
Bir saatlik sevgi ile,
Tanrım, kaos içinden çıktım,
Yine o kaosa döneceğim.
Bu boşluk içinde doğdum.
Yine de boşlukta duracağım.
– “Hyperion’un ikizi,
Doğ bütün insanlar gibi,
İsteme benden bir mucize,
Adsız bir beden gibi.
Sen bir insan mı olacaksın?
Onlara mı benzeyeceksin?
Sen de herkes gibi ölümlü,
Yeniden insan doğacaksın.
Umut bekleme yelden.
Dağıtır düşüncelerini,
Dalgalar hissedilince mezardan,
Ardından yine dalgalar doğardı.
Şans yıldızıdır sadece.
Kaderlerine boyun eğer.
Tanımayız ölümü de.
Yoktur yer va zamanımız meğer.
Dünün sonsuz gönlünden,
Ölen bugün yine yaşar,
Doğacak başkası yeniden.
Güneş yok olursa eğer,
Ölümsüzlük için doğsan
Ardından yine ölüm izler…
Çünkü ölür her doğan,
Ve de ölmek için doğar.
Yine de Hyperion’sun.
Göründüğünde kal ve dur.
Sana gücümü vereyim.
Anla beni ne olur.
Vereyim mi aynı sesi?
Ardındaki yakınmaya,
Denizde bir ada mı?
Ormanlık dağları yoksa,
Gücün ve doğruluğunla,
Göster bana yaptıklarını.
Dünyayı bölüp vereyim de,
Sürdüresin saltanatını.
Başarıp, kazanır mısın?
Ordular, gemiler vereyim.
Topraklar ve denizleri mi?
Ancak ölümü veremem.
Ölmek istiyorsan kim için?
Dön de kendine gel bak,
Yine de kayıp topraklar için,
Neler bekliyor seni gör bak.
Onun yerinde gökten gelen,
Hayperion dönüyor,
Bugün olduğu gibi dün de
Hep ışığını yayıyor.
Çünkü gün batmakta,
Gece başlamak üzere,
Sessizce ay doğmakta,
Sulara hareketlenmek üzere.
Kutsal ışıklarla dolu,
Ağaçlar arasındaki yollar,
Ihlamur altında sevgi dolu,
İki genç buluşuyor.
– “Bırak, başımı göğsüne daya.
Sevgilim, orada uyuyacak,
Işıklar gözlerimin altında,
Sevimli ve hoşça konuşacak.
Büyülü sert ışıklar içinde,
Düşüncelerini bana ver.
Benim gecemin üstüne.
Sonsuz huzurunu ver,
Ve kal üstümde benim,
Takip et acılarımı öylece,
Geçmişteki rüyamsın.
Benim her şeyden önce,
Ürperen o güzel kızı,
Hayperion görüyor,
Açıyor o da kucağını.
Boynuna zor sarılıyor.
Çiçeğin gümüş kokusuna,
Hoş bir yağmur yağıyor,
Uzun örgülü sarışın.
Ve iki çocuk büyüyor,
Sevgiden sarhoş olup,
Açıp gözlerini bakıyor.
Çobanyıldızı sessiz olup,
İnanıp dileğine bakıyor.
– “Çobanyıldızı in aşağıya,
Işıklarından kayarak.
Gir içine düşüncemin,
Şansımı da aydınlat.
Önceki gibi ürperiyor,
Derinlik ve yokuşlarda,
Tek başına yol alıyor,
Hareketli dalgalarda.
Ama, eskisi gibi düşmüyor,
Denizlerden başka yere,
– “Sana ne, bu balçıktan
Ben veya başkası da!
Yaşıyordu bu göklerde,
Bahtı hep açık olsun,
Bense kendi dünyamda,
Ölümsüz de üzgün.”
Çevirmen Ali Narçın