Dallarından ayrılmış
sararmış,
kuru yapraklar;
Gök boşluğunca
dağılmış,
parçalanmış
Gri – gri bulutlar;
Güzlerin – sevilerin
en yalın
Anılarını anımsattılar..
Rüzgârlar,
Koklamadılar
gül bahçelerini;
Minik serçeler,
okşamadılar
Telgraf direklerini
ve tellerini..
Bir akşam
yağmurunun
Esintisinden sonra,
Yapraklarda
serçeler
bulutlar da,
Üzünlendiler
Uzaklara gittiler,
bir daha görünmediler..
Düşler, bırakmadılar
doyumsuz güzleri
Filizi gözleri,
İkisi de tümden
İstanbul’la
doluydular;
Boğaziçi’nde,
Yeniköy’de,
Kuru – kupkuru
yapraklarla,
Adım – adım
Kaldırım – kaldırım
Dosttular – arkadaştılar
Kovaladılar
birbirlerini delice,
Ayaklarına takılan
hışırtılı sesleri,
Yürekten duydular
gönüllürince..
Güz bitince
ne yapacaklardı?
Yapraksız, bulutsuz, rüzgârsız
nasıl yaşayacaklardı?
Kopamadılar dallarından,
Savrulamadılar,
Güz’ü tutamadılar
Umutsuzluğa kapıldılar,
Parça – parça oldular,
Dağıldılar.
Sessizlikler – gürültüler,
Gündüzler – geceler
Güzlere dek tükenmedi;
Kaybolan yapraklar,
minik kuşlar
gri bulutlar,
Nerdeydi?