Hafif karanlık, loşluk;
Yağmur kokan rüzgâr..
Sisli sonbahar, yâr
Ve sonrasızlık..
Aydınlığında yitirdiğimiz
Yollarında,
Rengârenk çiçeklerine terk ettiğimiz
Bahçelerinde, bağlarında,
Yapraklar açılıp solsun,
İstekler boşalıp – dolsun,
Günün ilk ve son ışığına..
Kalbimizdeki kapılar aralansın;
Bir daha kapanmamak üzere açılsın.
Yollarımıza o her zamanki güzel
Gökyüzünü baştanbaşa
Tutuşturan sihirli el,
Renkler dağıtsın, renkler..
İstenen ve insanı
Hayata bağlıyan renkler..
Ben mavi’yi severim
Mavi’yi..
Ne zaman baksam gökyüzüne
Birden ürperiverir içim.
Benim için
Ne pembe’nin;
Ne de güneş batarken
Turuncu’nun önemi vardır.
Alı al; moru mor’dur
Gökyüzünün;
Ama gene de ben,
O cânım dünyamızı,
Göğü ve deniziyle
Her türlü güzelliğiyle
Mavi, hem de masmavi görürüm.
Kuru çınar yaprağı sarı,
Cennet’in bahçeleri yeşilmiş;
Düşünmem öyle uzun boylu,
Arzularımız nerde kaldı,
Ne oldu, diye..
“Renkler ve zevkler”
Tartışılırmış – tartışılmazmış,
Mavi’den başka renk, ruhu
Sararmış – sarmazmış;
Düşünmem, düşünmem öyle hiçbirisini
Bana sevdiğim rengi getirmedi, diye
Yolunu kesmem renk ilâhesinin..
Yeter ki renkler de
İklimlerle beraber,
Bahçemize serpilsin
Ve “İşte geldim”, desin..
Aramam Gökkuşağı’ndaki
Yedi rengi;
Bulutlardaki ahengi
Çünkü, bütün renkler de
Ses gibi
Rüzgâr gibi,
Nar tanesi
Gül dikeni gibi,
Cana yakın ve candan uzaktadır.
Bana mavi, hem de masmavi
Göründüğü için,
Bütün renkler dosttur, arkadaştır.