Sonbaharların
En sihirli,
En esintili,
En doyumsuz sabahlarındayız;
Üstelik bir de İstanbul’da
Cennet Boğaz’dayız..
Solgun renklerin,
Cıvıl – cıvıl oynaşdığı, yandığı,
Yaprakların
Dallarına dek erguvanlaşdığı,
Ve bahçelerden
Kaldırımlara taşdığı,
Sait Halim Paşa’nın
Arslanlı, divanlı yalısındayız..
Yenik ve ezik bir tarihin,
Tükenmez anılariyle
Ve buruk ürpertileriyle dolarak,
Üzül üzülebildiğine..
Limon sarısı
Pırıltılı ışınların derinliğinde,
Bir puslu çizgi üzerinde
Paşabahçe, Beykoz, Kanlıca
Ve daha ötede Hisar’lar,
Birbirinden habirsiz – sessiz
Dünü ve bugünü yaşarlar.
Bu güzelim kıyıları bırakıp da
Uzaklara,
Çok uzaklara kaçanlar,
Sanki rıhtımda unutmuşlar
Ayak izlerini
Acı bakışlariyle. (*)
Sait Halim Paşa Yalısı’nın,
Çiçekli – görkemli
Bahçelerinde,
Sonbaharların
Ilık rüzgarlarını
Tümden içime sindirerek dolaştım;
Gözleri okşayan
Mavi – masmavi
Bir sessizlik içinde,
Yeniköyün
Küçük rıhtımını dolduran
Balıkçı teknelerinde,
Çocukluk günlerine yaklaştım.
Buğulu gözlerde,
Anlamsız gülücüklerde
Eritim – tüketim sevileri,
Boğaziçi’nin
Yosun kokan rüzgârları,
Bir anda eflatun renkli
Öpücüklere dönüştü;
Filizi sessizliklerde
Yaşantıyı kucaklayan
Sanki bir doyumsuz düştü..
Böylesine
Solukları kesen,
Boğaziçini,
Karış – karış seven;
Böylesine
İçtenlikle dolu anıları
Adım – adım tazeleyen,
Bu bırakılmayan,
Bu koparılmayan,
Bu yakarılan,
Bu ayrılınca
Geri çağıran,
Bu güzelim
Bu ılık,
Bu ışıklı tabloda
Ve sandallarının
Arkasında koşmaktan;
Minik martıların
Kar gibi beyaz
Bembeyaz
Kanatları yorulmadı,
Bulutlar,
Gül kokusunu yitiren
Eski bahçelere yağmadı..
Uykulu bakışlarda,
Çocukluk günleri
Dirildi – yeşerdi;
Cumbanın altında,
Rıhtımın kenarında
Gurup vakti
Bir yürek yenilendi,
Yalının rıhtımında gülümsedi,
Ve demir attı mavi sulara,
Çözülmemek üzere bir daha
Boğaziçi’yle düğümlendi.
(*) Sadrazâm Sait Halim Paşa, bundan 64 yıl evvel 2 Ağustos
1914 yılında, Harbiye Nâzırı Enver Paşa ve Dahiliye Nâzırı
Talat Bey (Paşa) ile bu tarihi yalıda yenik düştüğümüz 1. ci
Dünya Savaşına girme kararını vermişlerdir.