Cüceler
Birbirini kovalarken;
Devler
Birbirine saldırırken,
İnsanlar,
Beşer – onar değil
Biner – biner tükenirken,
Bilinçsizce öldürürken,
Bilmeden öldürülürken;
Dacca’da – Calcutta’da,
Sudan’da ve Zambia’da
Ve de rangoon’da,
Bangkok’daki
Siyam kedisi denli
Okşanmaktan yoksun;
“Özgürlük” anlamına gelen
Kennedy gölü’nü kucaklayan,
Pegode Tapınağı’na sığınan,
Tek giysisi
İki parçalı
Peştemal’dan oluşan,
Başı sıfır numara tıraşlı;
Görkemli
Buda Tapınağı’nın
Çevresini dolduran
Sütunları arasında,
Oynayan – kaybolan
Minik, şirin çocuklar,
Ellerindeki
Boş teneke kaplarla,
Bir kazan’da kaynayan aş’tan
Bir kepçe kapabilmek,
Bir lokma koparabilmek,
Kupkuru yaşamlarını
Sürdürebilmek için
Savaş verirken,
Dağıtıcılara
Yalvarıp – yakrırken,
Yerlerde sürünürken
Hiç gördün mü? .
Su’da haşlanmış
Top – top pirinci,
Küçücük avuçlarıyla
Nasıl kaptıklarına,
Yumruk gibi
Ağızlarına tıktıklarına,
Sevinçle yuttuklarına
Hiç tanık oldun mu?
Onlar mutluluklarını,
Konserve kutusu bozuntusu,
Paslı tenekelerine boşaltılan
Bir kepçe aş’la
Paylaştıktan sonra,
Buda’ya teşekkür için
Dua etmenin kıvancıyla
Pegode Tapınağı’na
Gülüşe – oynaşa koşarlarken;
İyilik melekleri,
Dünya’nın
Bu en güzel yaratıkları
Çocukların dileklerini,
Yerine getirebiliyor,
Onları sevindirebiliyor mu? .
Bir lokma – bir hırka,
Analı – babalı
Sıcak bir yuva,
Tüm çocukların
En renkli düşü,
Mutluluklarının
Gülücüklere dönüşü
Değil midir?
Bu büyülü güzel,
Işık saçan el içindeki
Umut anahtarını,
Bırakabiliyor muyuz avuçlarına
Ve o temiz yakarılarına? .
Düşlerinde de olsa
Diledikleri kapıları aralamadıktan,
Buluttan – buluta
Zıplayıp koşamadıktan,
Serçeler denli
Sıçramadıktan,
Daldan – dala
Konamadıktan sonra,
Onların cıvıl – cıvıl kaynayan
Çocuksu çığlıklarına,
Anlamlı,
Yardım dileyen
Aydınlık bakışlarına
Nasıl yaklaşacağız?
O güzelim saçlarından
Tutup nasıl okşayacağız?
Kollarımızla değil,
Yüreğimizle
İçtenlikle kucaklıyacağız,
Bağrımıza basacağız? .
Çocuklarla, büyüklerin
Yer değiştirdiği;
Büyüklerin çocuklaştığı,
Çocukların büyüdüğü
Bir dünya’da
Yaşadığımızı biliyor muyuz?
Çocukların isteklerine
Büyüklerin kapıldığı,
Sakınmasız paylaştığı,
Güzeli, çirkin yapmakta
Yarıştığı, kabalaştığı
Bir gerçek değil midir?
Rangoon’da
Pegode Tapınağı’nda,
Bir küçük çocuk
Ağladı – sızladı;
Kazan’dan dağıtılan aş’tan
Tasına bir lokma düşmediği,
Açlığını yenemediği için ağladı;
Bu cılız sese kimse aldımadı..
Rangoon’da,
Strand Oteli’nin salonlarında,
Kuş sütünün eksik olmadğı
Yüz çeşit yemekten oluşan,
Çiçeklerle bezenmiş masalarda
Görkemli bir şölen vardı,
Büyükler en gösterişli
Giysileri içinde
1979 Dünya Çocuk Yılı’nı
Kutluyorlardı,
Yarının sorumlularının
Onuruna – mutluluğuna,
Bilinçsizce, duygusuzca
Kadeh kaldırıyorlardı,
Kadeh tokuşturuyorlardı;
Çocukları anımsadıklarını
Belirleyen – sergileyen
Gösterişlerden,
Paylarını alıyorlardı..
Rangoon’daki
Pegode Tapınağı’nda ağlayan,
Giysisiz, aç, bakımsız
Küçük burmalı
Ve çağdaşları,
Yine de kıvançlı olmalıydılar,
Bilmedikleri,
Adını bile işitmedikleri
O güzelim yıllarını paylaşan,
Onların adına
Esirgemezlikte bulunan
Büyükleri onurlandırmıştı sofraları,
Onlar da anımsamasaydı
Kendilerini
Ne yapacaklardı;
Hangi yüzle
Suratlarına bakacaklardı?
Böylesine
Kapalı – karanlık
Acı gerçeklerin,
Önünde – arkasında
Yapmacık şölenlerle – eğlencelerle
Çocukları ananların,
Bir kez olsun
Sızlamaz mı – burkulmaz mı
Burunlarının direği?
Sulanmaz mı – yanmaz mı
Gözlerinin bebeği?