Alışkanlıklarımızı yılmadan-usanmadan sürdürürken,
Niçin geçmiş günlere içtenlikle özlem duyuyoruz;
Yarınları da bugün yeniden yaşamıyor muyuz?
Anımsadığımız güzel anılara tutsak oluyoruz…
Uykular da tümden yitirdi renkli düşlerini,
Bulutların, rüzgârların ve çiçeklerin seslerini
Duymasak da-koklamasak da yaşadık mı diyeceğiz?
Yaşantı boyu mavi’yle bir kez olsun öpüşmek,
Bu ölümlü dünya’ya gelmeye ve de çile çekmeye değmez mi ki? ..
Unutulmuşsan-kaybolmuşsan sessizliklerde, bir yerlerde,
Neyi aramak, neyi yakalamak uğruna nam gülüşlerde?
Koyulursun ıssız, sisli, sarp çetin yollara;
Dilediğince sevdikten ve sevildikten sonra,
Doldurma gözlerini ve sevinçlerini acı rüzgârlarla…
Uzun ve dönüşü olmayan karanlık bir yolculuğa çıkarken,
Çıplak, yalnız ve solumayan topraga doğru yaklaşırken,
Hiç görmediğin, bilmediğin, tanımadığın kimselerle çok yakından,
Kıyamete dek komşu olacağını, konuşmayacağını, ayrılmayacağını;
Hiç düşündün mü ve de geçirdin mi aklının kenarından?
Gerilerde kaldı tüm sevgiler, öpücükler, sevinçler-kederler,
Yaşantının güzellikleriyle beraber hırçınlıklar da, savaşlar da bitti.
Artık yalnızlığında mutlu olmalıdır ölüler, çimenler ve çiçekler;
Gözyaşları aldatan dünya’da kaldı, yağmurlar toprağı ıslattı,
Mavi’yle yeşil yaklaştı-kucaklaştı, göğe doğru uzanırken serviler.