Ölmüşlerle uğraşılmaz demişler,
Hikmetini bize soran olmadı.
Bu bir rüya altı bin yıl görüldü,
Uyanıp da daha yoran olmadı.
Bilinsin ya Âdem nasıl kovuldu?
Hem ilk oğlu katlolundu, boğuldu.
Sanki çile çekmek için doğuldu,
Bu belaya karşı duran olmadı.
Âdem öldü, İdris gitti, Nuh geldi,
Lüt’un işi başka, Yusuf güzeldi.
Hangi dinle bu kârhane düzeldi,
Hangi şahın mülkü viran olmadı?
Hangi kanun, nizam kaldı temelli?
Dinli, dinsiz, feylesof, kelli felli,
Güvenip de bilgisine besbelli,
Alt tarafı karıştıran olmadı.
Bir mecliste toplanmıştı enbiya,
Hep erenler uluları, evliya,
Önde Bektâş ile pîrim Mevlânâ,
Ben de gizli girdim, duyan olmadı.
Her nebiye bir veli sordu sual;
Uzamadı dedikodu, kıyl ü kal,
Zannedersem dinliyordu Zülcelal
İçlerinde kadı yoran olmadı.
Musa Tur’a, İsa hûra büründü,
Eyyûb hasta, Yakûb yasta göründü.
Hepsine de hicran eli süründü,
Halil gibi bir put kıran olmadı.
Yusuf yapmış, Mısır’dayken saati,
Saplı, sapsız, işler hâlâ sanatı.
Sordu Züleyha’ya nedir hikmeti?
Dedi: Senden sonra kuran olmadı.
Akıl dedikleri bu yırtık yelken,
Hava bekler, kim bu rüzgârı çeken?
Sabahcılık, akşamcılık der iken
Ayılmaya vakit, zaman kalmadı.
Hakkın birliğinde yoktur şekimiz,
Bize hazır her noktadan tekimiz.
Bekri Mustafa’yla kaldık ikimiz,
Çünkü bizden namlı mihman kalmadı.
Nuh gemiden vapura dedi peki,
Duman tüttü attı yelken, küreği.
Hacı Bektaş bulut gibi dedi ki:
Hangimizin işi duman olmadı?
Ali deyip bir noktaya gittiler,
Mevlânâ’nın Neyzen’ine yettiler.
Hepsi birden kalkıp semâ ettiler
Dediler ki: Böyle devran olmadı.