Bunları da Okuyun

    Yalınayak Martılar Şiiri – Sadettin Kaplan

    29 Aralık 2021

    Başınçün Bir Sual Sorayım Sana Şiiri – Aşık Ömer

    29 Aralık 2021

    Uyan Ey Türkoğlu Şiiri – Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu

    29 Aralık 2021

    Dost Bizi Gönder (Ağlayı Ağlayı) Şiiri – Pir Sultan Abdal

    29 Aralık 2021

    Bu Günler Şiiri – Müştak Erenus

    29 Aralık 2021

    Bunca Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Maalesef Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Portre Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Takma Göz Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021

    Teselli Makamı Şiiri – Ali Ayçil

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Nilay Özer»Babam İçin Bir Sonsuz Şiiri – Nilay Özer

    Babam İçin Bir Sonsuz Şiiri – Nilay Özer

    Nilay Özer- Nilay Özer
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    daha çok sever miydim uçmasını bilseydin
    babamsın ah keklik burcu bir talan!
    ekinler sararırken doğdun mühim bilgidir
    on kardeşin küçüğü ölüleri saymazsam

    yıkandın tuzlandın kundaklandın sıkıca
    orak sıcaklarında bir pembe oğlan
    evlerin önünde küçük bir hayat
    kımıl kımıl dipdiri çiltenler karıncalar
    ve toprak dediğin cana musallat
    yalnızlığın çocuklara kadar indiği
    eflatun akşamların uçbeyi babam

    faydasız kamışlardan kurduğun ordu
    kurtlarla savaşmaya sensin gidecek
    sensin gidecek yüz koyunun peşine
    vadiler öyle derin ovalar öyle geniş
    üstelik Türkçe bilir yankı dağları
    bir çağırsan Allah’ı bin kere ses verecek

    yatıya kalan yağmurlar yüzünden hep
    ıslak döşeğinde revir iniltileri
    inanmak nice yanıldıktan sonra kendine
    buğdayların birliğine hamur teknelerine
    inanmak yedisinde sorusuz
    onunda beter mahmuzları kuşanıp
    şahlanan bir yanıtla on beşinde
    inanmak sonsuz’un hiç’e erdiği değil
    bulutlar hamamda kadınlar gibi oynak

    sarı tüyler pazenler insan kamaşabilir
    kitapların zifiri ferahlığı yok henüz
    henüz dünya harflerden yaratılmış da değil
    kara lastik pilli fener pazar ekmeği
    sevinç bir taşa beş erik atan ağaçtır
    ve bayramlar ağız tadıdır ama
    mezar üstlerinden toplanan şekerlerin

    azabı uzun sürer duası yapılmazsa
    bir kere bisiklete binmiştin babam
    yukarıdan görmüştün köyün bulutlarını
    ama nasıl üzer bu hafiflik uyanınca
    darası alınmış yaşamlardır rüyalar
    rüyalar defter kalem
    gerçekler kum masası
    parmağınla yaz öğren önce yoksul olduğunu
    sonra insan olduğunu bütün acılarla akran
    tohum serp su taşı dağarındaki çöle

    emek israf değildir harcan da harcan
    insan olmak yetmiyor insanı anlamaya
    sızmak gerek o çürük hartamalardan
    götürdüğün tavuklarla birlikte
    soluk benzin öğretmene armağan
    ey sesleri semirmiş yağız alfabe!
    babam yeniden büyür mü oralarda

    buralarda şehirli kızlar gibi bunalsam
    biliyorum tilkiler pusar geceye
    ıtır ve çığlık olur evlerin dili
    cinai bir hevesle yarına aşılanan
    gün gibi biliyorum bende devam ettiğini
    fiğleri ellerimle derer ellerin
    ey gelincik kurumlu tepelerin çakırı!
    ayaklar altından sevaba kaldırılmış
    ekmekleri öptüğün dudaklarınla söyle
    servetimiz yokluksa onu öveyim
    davran özrüm kalmasın
    soysuz kuşku güveyim

    başaklar arasında kanlı bir hasat vakti
    saçların şeytanın tırpanıyla kesilmiş
    ne kadar sakınsan kirleniyorsun babam
    sen esmer undan yapılmış değilsin ki
    çağrılsan üç beş keder bildik cin isimleri
    döl ve ışkın sureleri tertemiz ezberinde
    her akla kısmet midir uyanıp da ölümden
    birden bire anlamak zerrecikleri

    caydığın güller vardı o zaman
    kargaların çalıp çalıp karnına gizlediği
    yeşil taşlar mavi boncuklar vardı
    sürgün içini boşaltmamıştı toydun
    kendini gizlemedin kem gülüşlerden
    ısırganlar kaynadı dövüldü havanlarda
    ve macunlar sürünüp şerbetler içtin
    inceysen dal gibiysen bu senin kabahatin
    rüzgar söküp götürürken gövdeni
    gördün korkuluklar daha direngen
    yayık seslerinden umut telvelerinden
    yavan bir gayretle topladın da kendini
    ganimeti kargalarla paylaşmadın yeniden
    büyüdün yüz sürerek kösnül çuhaya

    battal yataklarda çalkalanıp duruldun
    anların arasından fareler bakar gibi
    kırlangıç yumurtası bulmuş gibi tarlada
    koştun haber verecek bir aşk aradın
    alnının dar çatkısı kuytular ardın sıra
    cılız bacakların birbirine dolaşık
    herkes kendine sanrı tende ısrarlı herkes
    dizlerini kanattı kapaklandığın kadın
    henüz fırsat varken masalları kınamak
    ve bağırmak istedin yok mu boş bir kerevet
    hayret uzlaşıyor kanımla zehrin
    sesine karışan efkarın meleziyim

    ateş farz kül sünnet uzayacak bu dua
    ya ben baba! .. ya ben nasıl aşık olayım

    yazımıza benzeyen bir yaz bulamadıkça
    elişi bir karyola istiflenmiş şilteler
    kav kalaylı kap kacak belki dilsiz bir radyo
    vardın çattın çatallanan yollara
    şehir okuldu çünkü gitmek gerekti bazen
    çünkü kalmak vakıf toprağı gibi
    başkasının yığını gibi sonuçsuz
    çünkü sussan yazmanlara yorgunluk
    konuşsan uğursuz sözün içrek obası
    gittin yanan karınlarını soğuk duvarlara sürtüp
    rahatladı ergen kızlar

    köylü ismin yatılı bir kıyıma kayıtlı
    üniforman hep yaş hep telaş
    kaldırımlara kafa tutun da ne oldu
    yenişmek şöyle dursun yarışmadı sokaklar
    kolların dertleştiğin dereleri boğarken
    eski harmanları hoyrat gezerken gölgen
    yapmacık bir merakla sorsaydın üst’lerine

    andıkça mı rütbe alır anılar
    çarşılar sinemalar ıssız duraklar
    alışmak günlere kıymaktır ilkin
    sonra sonra uç verir direnmenin sancısı
    sonra sonra yoksunduğun bir sicim
    hiç arkadaşın olmadı sahi
    bir kadın iki çocuk hayata iyi gelir
    sineklikli pencere çift kenesetli saka
    ara sıra bardaklara boşalan bir sürahi
    uzun seferlerden kalma o bahriyeli hüzün

    yüzün ince kadehlere hep yenik
    değiş ki değişsin evin yazgısı
    yeltenmem elbet edepten ileridir
    bir kızın babayı yazıklaması
    kara sakız yakısı dindirmedi hiç
    baharları hazin bir şarkı gibi nükseden
    üzen ve üzerken hor gören
    bileklerinin zahmetli ağrısını
    demek kenetlenmiş kolları yarıp
    amansız bir şevkle halaylara eklenen
    demek mendil sallayan püskül sürüyen
    gençliğin şimdi çaput üstüne çaput

    başımızı okşasan hayrattık sana
    sakalını öptürsen tövbe ve yatır
    oysa şifa dağıtan dallara uzanırdın
    ve herkesten gizli severken bizi
    ahlatlar gövermiş gibi keyifli
    yazıdan eski bir şarkı mırıldanırdın
    kimse duymazdı seni duysa da dinlemezdi
    göğsünü eşeleyen evcil güvercinleri
    kuğuran ve kuğururken hor gören
    sadakatini üşütürlerdi
    meşin gök yırtıldı eridi krallığın
    onların hayli yamalı düzeninde
    bir meyveye çekirdek bile olamazdın sen
    sen ki hesap hanesinde eksik bir sıfır

    hırsın kıt kinin seyrek hala tamamlanmadın
    yaşlandıkça kısaldın hürmet dileme
    ve yerini kabul et onların sözlüğünde
    cüceler insan küsuratıdır
    kauçuk tabanlı yas
    yüklüklerin sırma boşluklarıyla
    kasıklarını nemli tutan elli yaş
    bütün kuyular ağzındır bağır
    ve tanıklığa çağır
    iri bir siğil gibi yakılmış coğrafyayı
    soğumuyorsa öfkenin lavları düşün
    sepilenmiş bir dilin cümleleri içine
    giyindiğin meseller hangi çıplak halkındır
    cansız bedenlere sarıldığında
    ya da bir bedelle vurulduğunda boynun
    tek başlı olmayı azımsayan mazlumlar
    neden sırdaş bilirler seni

    soluklan da anlat bozkırın sertliğini
    düşmanla birleş ölüme karşı
    çünkü enikleri gölde boğdular
    alageyikleri vurdular bir kuytuda
    orman küstü dağ devrildi çağladın
    şimdi neden böyle sakinsin babam
    sen bu öyküleri at hırsızlarından mı çaldın
    keşke hafızama kusur bulsaydım
    unutsaydım keşke esaslı bir evlat gibi
    ama bu yağ dikeni bu çadır bezi bu küf
    senden bana miras bu ince çene
    eleğime bıraktığın bir avuç kumdan
    arta kalmış taneler yani hepsi bu

    salkımsöğütler kadar sendenim işte
    öğüdünü tuttum uzattım saçlarımı
    ölürsem göğüslerimi örtsünler diye
    çeyizimi barbar çalılıklara serdim
    çekilecek çileye ikramdır diye
    kızınım en zayıf yanınım sandın
    sandın ki hep hazırım el olmaya
    oysa şakaklarındaki dehşete düşen
    yıldırımlara lehimli damarlarım
    ışığımız söner camlarımız kurşunlanır
    belki yakınlaşırız bir tehlike anında
    kıstırılmışken ve sonrası yokken artık
    birbirimize bakar bakar susmayız
    madem huzuruna çıkılmıyor yordamsız
    bir kuşun yarasından ulanırız hayata
    ne mantık ne ahlak ne de şekil bilgisi
    aşağılayamaz bizi canımıza kıyarken
    bir başka aklın aracısıyız
    ömrün kiracısıyız gideceğiz nasılsa
    silinecek yeryüzünden şarkımız
    serin ve yalansız mavilerle bekleyen
    her baba gibi evhamla isterdin ya
    bağışla oğul doğmadım sana
    oğul gibi dik durdukça alkışlanan ben
    ne vakit kendimi bir bıçağa önersem
    acının harflerine şedde koyan bir din ki
    vesvese üfledi kulaklarıma
    beni senle var eden rastlantıya ürperdim
    kabullendim böylece ensemdeki soluğunu

    sirenler kornalar ve ıslıklar dinince
    herkes içimden duyacak sur’u
    devlet ahrete sahip olmadan
    yağmura karışmadan güneşin kanı
    aslımıza dönelim bu son alamet
    kapat kapıları babam şehir eve girecek…

    Babam İçin Bir Sonsuz Şiiri - Nilay Özer Babam İçin Bir Sonsuz Şiiri - Nilay Özer şiiri Nilay Özer şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Çırak Şiiri – Nilay Özer

    Görmek Büyüyor Bu Kimsenin Anladığı Yük Değil Şiiri – Nilay Özer

    Ad Verme Töreni Şiiri – Nilay Özer

    Yoksul Yokuşu Şiiri – Nilay Özer

    Zehir Zakkum Zamanlar Şiiri – Nilay Özer

    Bunları da Okuyun

    Yeliz Şiiri – Ali Cengizkan

    29 Aralık 2021

    Poetika Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Ölü Şiiri – Adnan Satıcı

    29 Aralık 2021

    Küçük Sınav Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Neşet Ertaş

    Mühür Gözlüm Şiiri – Neşet Ertaş

    Neşet Ertaş

    Mühür gözlüm seni elden Sakınırım kıskanırım Uçan kuştan esen yelden Sakınırım kıskanırım Havadaki turnalardan Su…

    Yürüdü (Gittim Mahkemeye) Şiiri – Mahzuni Şerif

    29 Aralık 2021

    Düğmeler Diktireyim Lal-ü Mercan Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Yare Selam Söylen Seher Yelleri Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    81 Yılında Bir Fotoğraf Şiiri – Ahmet Telli

    28 Aralık 2021

    İkinci Troya Yok Şiiri – William Butler Yeats

    29 Aralık 2021

    Göğsün Düğmele Düğmele Şiiri – Köroğlu

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Ruhsati şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Agah şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.