canevinde bir buse oldu mu bu intizâr
çigneyip kararttı mı tenini tenim kadar
kahrıyla basmayınca kalbine, agladın mı
agrıyan yerlerine karagül bagladın mı
ıtır kokan gözlerin çamurlara karısmıs
böceklerin gezdigi yanakların kırısmıs
kapısının dibinde ölü bir kus gibisin
uçarken yakalanmıs ve vurulmus gibisin
ey yaslı bir talihin mahkûmu olan esik
ey kendi kan gölüne girip bogulan esik
methiye süzülüyor yıpranan sakagından
bir temenni kalmıstır diyerek, ayagından
yüzünde her lekeyi hâtıra biliyorsun
adı dudaklarını kanatmıs; gülüyorsun
dilenciye benziyor varlıgın O’nun için
bir kez bile kapıyı açmadı bir nün için
en yakın ânda bile gökler kadar ıraktı
bagrımızı çigneyip bizi yalnız bıraktı
sen de yüregim gibi çıglıklarınla yetin
sesine bir kulak ver bu sevdalı rü’yetin
Mecnun’u böylesine harap etmedi Leylâ
yıldırımlara bile dokunur bu vaveyla
gel seninle terkedip gidelim bu illeri
acıyla paylasalım en uzak menzilleri
ey simdi tenhâlarda yıgılıp kalan esik
ruhum gibi yerlere düsüp alçalan esik