Varsın olmasın sabah; gün doğmasın ne çıkar
Ben zaten yitirmişim deniz fenerlerini
Bilseydi okyanusta tutuşan gemileri
Dalgalar ölür müydü bu kan rengi kumsalda
Uzun bir taraçadan bakıyor şimdi selda
Varsın bütün hıncını benden alsın yalnızlık
Gri elbette kahır getirir mâveradan
Turuncu başaklarda büyüyen her katilin
Hayatı biraz hüzün, biraz çöl ve ıssızlık
Sanki bütün çiçekler gizemli bir masalda
Tâlihin esrârını yıkıyor şimdi selda
Sorulur mu bir saray lalesine memleket
Hani, o gökyüzünün eski bulutlarından
Düşer mi birkaç damla ışık avuçlarıma
Nedense tükenmiyor bu son firâk-ı yeldâ
Sahrada bir meczûbu yakıyor şimdi selda
Varsın bir akşam vakti kurusun menekşeler
Ey fırçasında bahar biriken soylu ressam
Ey toprağa bereket bağışlayan anneler
Hani sonsuzdu ufuk, hani hayaldi mahşer
Yol da bulamazsınız bu tûfanda, bir sal da
Ruhumun burçlarına çıkıyor şimdi selda
Kum taneleri neden sevdasız ve kederli
Ve neden kasırgaya dönüyor sarmaşıklar
Nerede yâr elinden zehir içen aşıklar
Ne kâbus içindeyim; ne mutlu bir rüyada
Yakama gökkuşağı takıyor şimdi selda
Gururlu bir vadiyi süsleyen gül ve mevsim
Müzeyyen aynalarda ışıldayan her resim
Bir ankâ heybetiyle deliyor karanlığı
Renkleri büyülüyor ayışığında sesim
Bu câzibeye kul da müptelâdır, kral da
İçimde nehir nehir akıyor şimdi selda