Afrodit, aşk tahtını kurmuş yüksek başında,
Yakubun rüyasından sanki iz var taşında…
Şahikanda yaşamış efsane dünyaları,
Senden birer parçaymış kainatın dağları…
Yalçın tepelerinde kartal saklı yuvalar,
Eteğinde Aşil’den ses veren Truvalar;
Binbir çiçek açarken ormanlarında yer yer,
Saçlarını tararmış körfezinde periler…
Bahar, meşalelerle sende alkışlanırmış,
Yapraklar solarken de başında ağlanırmış…
Venüs, şen sahilinde yatarmış kumsallara,
Her taşın bir taç gibi sunulmuş krallara…
İlyad’ı çamlarının dibinde yazmış Homer,
Lesbos’tan akşamları seyretmiş seni Bodler…
Barbaros, göklerinde tanımış ülkelerini,
Yeşil ormanlarında yapmış gemilerini…
Sarıkız’ın derdiyle çatlamış kayaların,
Sarıkız’ı anarak esiyormuş rüzgarın…
Taşında ve suyunda ağlıyor onun sesi,
Zümrüt tepelerinde türkmenlerin kabesi…
Mağrur güzelliklerin ruhunda ve tenimde,
Senin yüksek başından dileğim var benim de…
Bir şey istemiyorum, ne çiçek, ne de çemen…
Ne dağ çileklerinden, ne beyaz çam balından,
Ne gemiler yapılan o kızıl çam dalından…
Ne ceylan, ne de ince türkmen dilberlerinden…
Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden…
Ne üstüne destanlar, sevdalar yazmak için;
Ne şekilsiz derdime bir şekil kazmak için…
Fıskiyeli havuzlar, heykeller kurmuyorum;
Mermerinden saraylar yapıp oturmuyorum;
Bir şelale parçası, bir kevser ister gibi,
Onu çürütmeyecek bir cevher ister gibi;
Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden…
Ne ceylan, ne de ince türkmen dilberlerinden;
Sarıkız’ın gözyaşı damlamış bir yerinden
Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden…
Toprağına gömdüğüm bir dağ sümbülü için,
Eteğine koyduğum bir küçük ölü için…