Geceyarısı geçen güzden kalma birkaç yaprak kırk yıllık kahve
renkli bahçeler ve bir mimibüste
Kartaldan eminönüne giderken uyumuş titreyen bir çırak
Karanlık denizi köpürten dalgaları yararak çook gizli bir yere
giden tenha bir üsküdar alanı gemisiyle
bu yolculuğa başladım senden ayrılınca
Balığın karnında yunus bir kumul masalı anlatmaya
başlarken solgun belleğinde
Söğütler ve leylak ve kara lale soğanı çorbasıyla
işe koyulan balıkçıların ilk çektikleri ağa
takılan dülger balığı gibi çirkin ve şaşkın ve öfkeli
Yaralı bir arap kısrağı gibi bekleyerek ensemde yağlı kurşunu
alanın güvertesinde öylece
kaptan miyim kürek mi bilmeden duruyorum
Bekçiler görünmez oldu çırak çocuklar ve köpekler
gizlendiler kuytu köşelere
Büyük ve paranoyak kaya devinin geniş çeneleri
boğazından soğuk sular akıtarak çarpıyor
birbirine ve karşı kıyıda duran solgun sevgilimin
saçlarına kül bana ateş savuruyor
Bütün ölü şeyler yangın yerleri eski savaşlar ve ne yapsam
geçip gidiyor ayrılığın günleri
Nereden çöküyor bu sis karadenizinin sularını akdenizin kuytu
ve narların portakallara karıştığı derin koylarına ulaştırıyor
Nereden başladı bu hüzün güz yapraklarını taa nisan günlerine
eşiklere rıhtımlara sürükleyip
yeniden çamura bulaştırıyor
Alanya kalesinde uçuruma yakın doğan kara saçlı bir oğlanın
kara keçi pöstekisinde kabaran bir kedi dili gibi diklenerek attığı
Beyaz niyet çakıllarıyla denizin dibinde yuvarlanan binlerce milyonlarca
büyük ve mermer güllenin uğultusu ters akıntılarla
üsküdarın karanlık sularına nasıl geliyor?
Alanya’da doğdum babam hakimdi
düzlüğe, kız kaçıranlara, denizin yakın sularına geceleri
koyunların çene kemiklerinden çift hörgüçlü develer yapıp ablamın
ağzını büyük bir çuvaldızla diken ve bana
korkulu masallar anlatan sırmalı nineye
O günlerden kaldı kulağımda ‘yeni kesilmiş’ nar
çiçeği ve portakal yapraklarının sesi
Ve yaşamımdan hiç eskilmeyen uçsuz deniz duygusu
İki jandarma belirdi alanda, kaptan köprüsünde dolaşıyor
hergele bir ekip otosunun homurtusu
Sonra iki daha ve üç daha ve dört
acı
……….
……….