Bunları da Okuyun

    Oteller Hanlar Hamamlar için Sürekli Şiir I-II-III Şiiri – Cemal Süreya

    29 Aralık 2021

    Korsan Jenny Şiiri – Bertolt Brecht

    29 Aralık 2021

    Hayyam, Ben Ve O Şiiri – Hasret Gültekin

    29 Aralık 2021

    Türk Diline Kimse Bakmaz İdi Şiiri – Aşık Paşa

    29 Aralık 2021

    Okuyana Rahmet Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Sone 109 Şiiri – William Shakespeare

    29 Aralık 2021

    Uzuyor Yıllar Gibi Dakikalar Sen Yoksan Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Mümkün Değil (Feleği Sakı) Şiiri – Murat Çobanoğlu

    29 Aralık 2021

    Kömür Gözlüm (Aşık Bilir) Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Beni Sorma Bana Şiiri – Yunus Emre

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Sabahattin Ali»Kürk Mantolu Madonna Şiiri – Sabahattin Ali

    Kürk Mantolu Madonna Şiiri – Sabahattin Ali

    Sabahattin Ali- Sabahattin Ali
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Sonra, bir şey arıyormuş gibi gözlerini yüzümde gezdirerek:
    “Berlin’de yalnızsınız değil mi? ” dedi. “Ne gibi? “
    “Yani… Yalnız işte… Kimsesiz… Ruhen yalnız… Nasıl söyleyeyim…
    Öyle bir haliniz var ki…”
    “Anlıyorum, anlıyorum… Tamamen yalnızım… Ama Berlin’de değil…
    Bütün dünyada yalnızım… Küçükten beri… “
    “Ben de yalnızım… ” dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının
    içine alarak: “Boğulacak kadar yalnızım… ” diye devam etti, “hasta bir
    köpek kadar yalnız… “
    Parmaklarımı adamakıllı sıkarak biraz yukarı kaldırdı ve sonra
    masanın üstüne vurdu:
    “Sizinle arkadaş olabiliriz! ” dedi. “Siz beni yeni tanıyorsunuz, fakat
    ben sizi on beş yirmi gün tetkik ettim… Herkese benzemeyen bir
    haliniz var… Evet, sizinle gayet iyi arkadaş olabiliriz…
    Garip garip yüzüne baktım. Ne demek istiyordu? Bir kadın, bir erkeğe
    bu şekilde ne teklif edebilirdi? Hiçbir şey bilmiyordum. Hiç tecrübem
    yoktu ve insanları hiç tanımıyordum.
    O bunu fark etmişti. Yüzünde, fazla ileri gitmiş olmaktan, yanlış
    anlaşılmaktan korkan bir insanın endişesiyle:
    “Sakın siz de başka erkekler gibi düşünmeyin… ” dedi. “Sözlerime
    başka manalar vermeye kalkmayın… Ben hep böyle apaçık
    konuşurum… Bir erkek gibi… Zaten birçok taraflarım erkeklere
    benzer… Belki de bunun için yalnızım… “
    Beni baştan aşağı uzun zaman süzdü. Birdenbire:
    “Sizde de biraz kadınlık var…” dedi. “Şimdi farkına varıyorum… Belki
    de bunun için ilk gördüğüm andan itibaren sizde hoşuma giden bir şey
    bulduğuma hükmettim… Sizde genç kızlara mahsus bir hal var… “
    Annemden ve babamdan çok dinlediğim bu lafı böyle ilk defa
    konuştuğum bir insandan duymak beni şaşırttı ve üzdü…
    O sözüne devam ederek:
    “Dün akşamki halinizi unutamayacağım! ” dedi. “Bütün
    gece aklıma geldikçe güldüm…
    Namusunu müdafaa etmek isteyen masum bir genç kız gibi çırpıyordunuz.”

    ***

    “Sözlerime gücenmeyin! ” dedi. “İlerde arkadaşlığımızı bulandırması
    ihtimali olan şeyleri açıkça konuşmaktan çekinmemeliyiz. Bu gibi
    meselelerde korkaklık zararlıdır… Ne olur? Anlaşamayacağımızı
    anlarsak veda eder ayrılırız… Bu o kadar mühim bir felaket mi?
    Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz?
    Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak
    muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını
    uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi
    bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat
    zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder,
    ortada ne hayal sukutu, ne inkisar kalır… Bu halimizle
    hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına
    merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne
    kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı
    görmeye hakkımız yoktur…

    ***

    İçinde sevme kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye vermez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez. Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk, dağıldıkça azalan bir şey değildir.

    **

    Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, ‘bu böyle olmayabilirdi’ düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabulle her zaman hazırdır.

    **

    Pek alelade hiç bir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: “Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor? ” Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inme cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.

    **
    şimdi ben gidiyorum fakat ne zaman çağırırsan gelirim… dedi. evvela ne demek istediğini anlamadım… o da bi an durdu ve ilave etti:
    nereye çağırırsan gelirim!

    **
    bütün basit insanlarda olduğu gibi, kederden sevince, heyecandan sükunete geçiyor ve bütün kadınlar gibi her şeyi çabucak unutuyordu…

    **
    ne olur? Anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız.. Bu o kadar mühim bir felaket mi? hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır.. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar..

    **
    Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu… Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor?

    **
    Şimdiye kadar zannettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?

    **
    “Bu kadar zaman arkadaşlık ettik, bana kendinize dair hiçbir şey söylemediniz… Sizi merak etmemi tabii bulmuyor musunuz? Bana karşı da bu kadar saklanmaya muhakkak lüzum görüyor musunuz? Dünyada benim için en kıymetli insansınız… Buna rağmen sizin gözünüzde herkes gibi bir hiç olduğumu söyleyerek mi beni bırakıp gitmek istiyorsunuz? “

    Gözlerim yaşarmıştı.

    **
    Müthiş bir can sıkıntısına ve melankoliye düşmemek için ne kadar gayret gösterdiğimi görmüyor musun? Farz et ki biz, biz değiliz. Burayı dolduran bir sürü insandan biriyiz. Zaten onların da bakalım hepsi göründükleri gibi mi? İstemiyorum. Kendimi herkesin akıllısı veya duygulusu yerine koymak istemiyorum. İç gül!

    **
    Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, ne kendimiz bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur.

    **
    Kendimi bildim bileli bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.

    **
    Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum.

    **
    Bir teklif ve bir kabul… Kısa münakaşasız ve hesapsız! Bundan daha güzel bir ayrılık olamazdı…

    **
    Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak… Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak…

    **
    Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

    **
    İlk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?

    **
    Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak,muhakkak ki,dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.
    **
    İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.
    **
    Her şey, her şeyi olduğu gibi kabul etmekteydi.
    **
    Nedense,hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini,herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için,alaka ve merhamet göstermek isteriz.
    **
    İnsanları,kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?
    **
    Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık,beklenmedik taraflarınadır.
    **
    İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense,körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
    **
    Gerçi etrafları tarafından anlaşılmayan,haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum, fakat hiçbir zaman etrafın bu hareketini haklı bulacaklarını tasavvur edemiyordum.
    **
    İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.
    **
    Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?
    **
    Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
    **
    Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim…
    **
    “Elleriniz ne kadar soğuktu! ” dedim.
    Tereddütsüz cevap verdi:
    “Isıtın! ” Ve her ikisini birden uzattı.
    **
    Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi.
    **
    Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar.
    **
    Hoş tutulan bir oyuncak olmak,onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu.
    **
    İçinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye inhisar ettiremez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez.Ne kadar çok insanı seversek,asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.
    **
    Eğleniyorlardı.Yaşıyorlardı.Ve ben,kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil,altında bulunduğumu anlıyordum.
    **
    Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş
    **
    Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu.
    **
    İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil,sevgilerine ve alakalarına muhtaçtılar.Bu olmadıktan sonra,aile sahibi olmanın hakiki ismi,”birtakım yabancılar beslemek”ti.
    **
    Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır,ben onu kaybettim.İkinci defa oynayamam…

    Kürk Mantolu Madonna Şiiri - Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Şiiri - Sabahattin Ali şiiri Sabahattin Ali şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Üzüntülüydüm Şiiri – Sabahattin Ali

    Kurbağanın Seranadı Şiiri – Sabahattin Ali

    Tasavvur Şiiri – Sabahattin Ali

    Kırlangıçlar Şiiri – Sabahattin Ali

    Köprünün Geceleri Şiiri – Sabahattin Ali

    Köprüde Sabah Şiiri – Sabahattin Ali

    Bunları da Okuyun

    Gün Batımı Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Kıskancım Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021

    Yalnız Kadınlar Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Dua – 2 Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Mehmet Başaran

    Öykü Şiiri – Mehmet Başaran

    Mehmet Başaran

    Yıl kırk yediydi sonbahardı Üstümde başka gök başka bulut Cebimde param vardı Tramvaylar taksiler emrime…

    Pergel Şiiri – Ömer Hayyam

    28 Aralık 2021

    Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler Şiiri – Ece Ayhan

    29 Aralık 2021

    Sorup Da Durma Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Müfredât 39 Şiiri – Aziz Mahmud Hüdayi

    29 Aralık 2021

    Sonradan Görmek Şiiri – Metin Önal Mengüşoğlu

    29 Aralık 2021

    Aşk Şiiri Şiiri – Hasan Hüseyin Korkmazgil

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ruhsati şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Agah şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.