Bir ölü var yatağında pörsümüş
Dirilir umuduyla nabzı hep yoklanıyor
Bir çiçek var çiğ düşmeyen bahçede
Her sabah bir katmerli gül
Her akşam akşamsefası
Kan çiçeği/ can çiçeği/ çan çiçeği
Pat-pat papatya/ kar-kar karanfil
Her nefes/ her gün/ her mevsim
Bu çiçek koklanıyor
Bir çöl var bereketli yağmurlara yasaklı
Ve her kum tanesinde iki damla gözyaşı
Kaynayan her gözyaşında bir çift göz haşlanıyor
Gözlerdeki o bön bakış
Yalnız o çölü görüyor
Yalnız o çölü örüyor
Düşünceye nakış-nakış
O çölde anlar ayları aylar seneleri emmiş
O çölde bir an içinde bin gençlik yaşlanıyor
Bir güruh var gürül-gürül çağlayan
Yürüyor üzerine gelecek zamanların
Bir an baş tacı olan bir anda dışlanıyor
Koşuyor iz bırakmadan binlerce başsız ayak
Menzil neresi diye sormuyor sorulmuyor
Bu boz-bulanık koşu durmuyor durulmuyor
Ayaklar aynı ayak sokaklar aynı sokak
Her akşam gün batarken bitti sanılan işe
Her sabah gün doğarken yeniden başlanıyor
Bir meydan var yok demeye yasaklı
Var olanı görecek gözlere mil çekilir
O meydan megafonu tek sesten hoşlanıyor
Ne yazık tek bir sese bin hançere uymuyor
Sesin rengi boz ve kara içinde
Hançer saplandığı yara içinde
Gümbürdeyen kan sesini duymuyor
Bir meydan ki her sabah törenle dikilen put
Her akşam törelerin emriyle taşlanıyor
Serseriler oturmuş serap gölgelerine
Gözlerin fanusunda görüntü puslanıyor
Zonkladıkça ayakta düşünce nasırları
Kelle zindanlarında akıllar uslanıyor