Tavuslu sandıklarda bohçalı zamanların,
Birer kelebek gibi uçtu naftalinleri…
Sevda şölenlerine uğrun gelen anların,
Kül oldu son yangında o sedef nalinleri…
Pencerem duvar oldu arkasında tüllerin;
Her nakışta bir bakış deryasına dalarım…
Çoktan soldu renkleri yediveren güllerin,
Yedi kat muşambaya sarıldı sevdalarım…
Her gece düşlerini yolardık yıldızların,
Sündürürdük sevdayı en zağlı günaha dek…
Salardık dizginini şaha kalkan hızların,
Ne kadar çok ölürdük akşamdan sabaha dek…
Değer mi bir düş için yıllar sürecek yorum,
Yorulmayan bu ussuz gönül saltanatında?
Nicedir bin sabırla bir kervan bekliyorum,
Hayatı haddeleyen şu ıssız yol çatında…
O gökçe umutların dolunay sinesinde,
Mermer beyazlığına saplayacak dişim yok…
Kaç kulağı uçurduk uçurumun sesinde?
Kapattım kepenkleri, o çarşıda işim yok…
Nicedir nedametin nevri döndü içimde,
Her damla gözyaşımda bir kara aklıyorum…
Bir ölümlük ömrüm var, onu da bir biçimde;
O beyaz bohçasıyla Bir Dost’a saklıyorum