(Eshâb-ı Kehf’i düşünürken…)
Kuş uçar kervan geçer sevenler yârdan geçer
Umut yüklü kervanlar çok uzaklardan geçer
Uyur bu çölde zaman yarın inmez dün geçmez
“Raks-ı devran”ı bilir Kral’ın çengileri
Öğretir bilmeyene Arab-ı zengîleri
“Şart-ı ricaldir biat” ondan öte ün geçmez
Patlar mayınla beyin uğrunda hangi Bey’in
Biri kölesi iken katıksız bir ekmeğin
Diğerinin gönlünden bir ince hüzün geçmez
* * *
Emektir filizlenir ter olup düştüğü an
Emektir dağdan dağa çağdan çağa atlayan
Emektir kuru dalda ilkbahara patlayan
Umuttur ocaklarda kaynayacak tencere
Umuttur yatağından taşacak kuru dere
Umuttur mutluluğa açılacak pencere
* * *
Ve gerçektir balyozun indiği taşça katı
Sürüp giderse çölde şu sırtlan saltanatı
Yarasa dehlizinden gece geçer gün geçmez
Bu kurak bozkırı da gün olur çimen bürür
Yeter ki deme ağam “it ürür kervan yürür”
Yol o köye varsa da bu kervan hergün geçmez