Kanlı bir dudakta tutuşmuş gibi;
Kırlara bin buse saçan gelincik…
Bengisu taşıyan bir kuşmuş gibi;
O dağdan bu dağa uçan gelincik…
Derilmiş bir hece yiğit sözünden,
Bir damlacık vuslat sevda özünden,
Kan emiyor gibi göğün gözünden;
Vadiden vadiye kaçan gelincik…
Baharı besleyen ana kış gibi,
Cümle mevsimleri sınamış gibi,
Dağların dudağı kanamış gibi;
Yayla yanağında açan gelincik…
Gizli sevdasına kıymışçasına,
Gönül rehberine uymuşçasına,
Birden ezan sesi duymuşçasına;
Utançtan kızaran bir çan gelincik…
Bulmak için o bozkırda dengini,
Sığlıklara aratmakta engini,
Eritip güneşin yedi rengini;
Bir damlacık kanda içen gelincik…
Leyla’nın zülfünü gerip geceye,
Aşkı çözmüş doksan dokuz heceye,
Dalıp Mecnun gibi o bilmeceye;
Her an halden hale geçen gelincik…
Bir gece gökteki sessiz şelâle,
Dökerken yıldızdan binlerce lâle,
Kaptırıp gönlünü nazlı Hilâl’e;
Bayrağın rengini seçen gelincik…
Sen ey kan çiçeği, ey nazlı çile,
Gönlündeki sevda gelir mi dile?
Gönülsüz bir gelin edası ile
Yayladan yaylaya göçen gelincik…