İlk kez ben gördüm seni gecenin gözlerinde
Ürkek bir yıldız gibi karlı dağlara karşı
Duyduğum ilk sesimdin
Deli bir hoyrat gibi harladın hançeremden
Yekindi yoz sesimle gözü kara bulutlar
Belleri gökkuşaklı dağların ensesine
Kaç deli yağmur koştu yamaçlarda yamçısız
Kaç nefes ney üfledi o terli ten sesine
Kaç kez dolup boşaldı zamanın zembereği
Kaç örümcek tel gerdi gülen ağlara karşı
Kaç bağlama bağlandı telimden sen sesine
Duruldun destelendin
Vuruldun bestelendin
Çağlayan bir türküsün gayrı çağlara karşı…
İlk kez ben ördüm seni o örümcek ağına
Ses ibrişimlerinden dişi bir nakış gibi
Niceydin ne hâl oldun
Yüzüktün halhal oldun
Takılıp gidiverdin bir kuşun ayağına
Bir “farz-ı muhal” oldun…
Sanma sana dargınım
Tükendim çok yorgunum
Yıkıldım şu yordamsız yokuşun ayağına…
Sana son kez çağrıma yetmiyor yetim sesim
Umudumu alnından vurduğun yere düştüm
Gün yanığı bağrıma vurmuyor gün ışığı
Önümde zifir gece ardımda dün ışığı
Gerçeği gören düştüm
Gör ne günlere düştüm
Kar yağıyor her gece düşlerimin dağına…
Yanıyorum geceme çerağ edip sesimi
Kanıyorum yeşil bir yaranın yaprağına
Banıyorum bağrından çaldığım nefesimi
Bülbül türkülerinden süzdüğüm gülyağına…