Yokluğu eğiriyor her nefes ince ince,
Emiyor yüreğimi şu girdap yudum-yudum.
Benliğim o sevdanın sahiline gelince;
Yarabbi, hangi “ben” in gözlerinde uyudum
Ki, ruhum silkeliyor titreyen tende beni?
Gayrı istemiyorum şu bana bende beni,
Bir fanus gibi gönlüm sarıyor sende beni…
Sonsuz derinliğime örtülen kara sığlık,
Yüzünü görmediğim ölümün ensesi mi?
Bu çığlık, her saniye içimi oyan çığlık;
Sabâ perdelerinden süzülen “dön” sesi mi?
Bu kor, can güneşinde erimesi mi buzun?
Ömür ne kadar kısa, yolu ne kadar uzun;
Menzili sende biten zavallı ruhumuzun…
Dualar, ellerimin yandı ayalarında;
Yüklenirken kâinat bir karınca sırtına…
Kaç gönül parçaladık niyaz kayalarında?
Yarabbi, dinmez mi hiç bu sahilde fırtına?
İçimde darmadağın mavi kubbenin camı…
Gördük ki yokluk imiş her varlığın encâmı;
Eyvah! .. Neden yaşadık biz bunca serencâmı?