sabahın otlarına basan, rüzgâr değilse, kim?
tutkunun ateşiyle kıvranan ve erkenden uyanan
sessizliğin henüz olmamış meyvesine dokunan?
yabancı bir rüyadan, uzak bir dağdan ya da yalnızlıktan
oluşmuş yabanıl zamanın içinde
kim, karanlık taşta pişirilmiş ekmeğin sıcaklığıyla avunan?
acının bilgisiyle bilmek isterim, ışığı kışkırtanı
gecenin yolunu keseni ve duasıyla yatıştıranı
dalından kurtulmak için çırpınan yaprağı.
düşünceli ağaçlarıyla şu ormanı tanıyorum, o değil
vazgeçişin şarkısıyla bu kaçıncı karşılaşmamız, ıssız yazda?
ayrılan da değil, çelikten bir çabayla açtığı yatağından
göğün nedenini soran ya da bir kuramı uygulayan
çölün kaygısıyla biçimlenmiş yazıyı okuyan, hiç değil
solgun bir lambanın aydınlığında, bir savaş barakasında.
sabahın üşüyen tohumunu ısıtan, güneş değilse, kim?
sözün kapatılmış ocağını zorlayan, yıkık bir omuzla
ödünç alınmış ve kırılmış kemiğin bedelini ödeyen
silinmiş gölgeden, biçilmiş yoncadan ya da kuşkudan
oluşmuş belirsiz gövdenin sınırlarında
kim, hüzünlü bir mutlulukla kımıldayan?
ölümün mutlaklığıyla durdurmak isterim yolu karartanı
kuşun uykusunu böleni ve zulmüyle susturanı
bize unutulmuş sesi hatırlatan kanı.